Aslıhan Tolun’un [laik] anlayışı ile Hüseyin Hatemi’nin [‘çoğunluktan’ anlamında] 'izanı kesinlikle gerçek bîr "yürüyen çelişki’ değildir, adetâ danışıklılık! İkisi de "yukarda"dır çünkü. Ama çeviri de olsa yaklaşımları sağlıklı olan Aslıhan Tolun’u ilerde dikkatle izlememiz gerekiyor. Başka bir bağlamda ‘anayasa genetiki" üzerinde duran Lütfi Duran’ı da. Buna Idris. Küçükömer’i de, Asaf Savaş Akat’ı da, Türker Alkan’ı da, Yalçın Küçük’ü de, Şerif Mardini de, Emin Değeri de, Aziz Nesin'i de, Ali Sirmen’i ide, katabiliriz. ‘Yeni oturuvaran’larin da mal ve meta üretimi dışında, işleri güçleri hurafelerledir. (Galatasaray’ı bitirenler, [Yalçın Küçük’ün deyişiyle] birdenbire, İnan Kıraç’m başkanlığında ve Gül Baba maşalıyla okullarının kuruluşunun 500. yılını törenlerle kutlayıverdiler! Bir uzak geçmişte de Fuat Köprülü Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüşmesini —bir anlamda— ‘uhrevî’ nedenlere bağlıyordu! Hüseyin Hatemi gibi, Melih Cevdet de İsviçreli Eric von Dâniken'i bilim adamıymış gibi gösterebiliyordu! Türk aydınlarının (ben ancak ‘okumuşlar diyebiliyorum) herhangi bir biçim de ütopyası olmuş ya da varmış gibi Mina Urgan da bir ütopya kitabı derleyebiliyordu... Bitmedi, bitmez de.