Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler

Anonim

Sayfa Sayısına Göre Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Komünistlerin Gözüyle Siyasi Portreler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Luxemburg ve Kari Liebknecht'in düşman tarafından katledilmeleri; Alman Devrimi'nin yenilgisi, Rus Devrimi'nin tecrit olması ve dünya devrintinin uzun sürecek ricadının başlangıcı sayılan önemli bir dönemecin simgesi olarak kabul edilir. İkinci Enternasyonal geleneğini aşmada Alman komünistlerinin gösterdiği tereddütün yol açtığı, geç kalınmış bir kopuşun hemen akabinde, Luxemburg ve Liebknecht'in katledilmeleriyle başlayan Almanya'da proleter devrimin boğazlanması süreci, çok bilinmeyen iki dramatik ölümle noktalanmıştı: Yaşlı Franz Mehring'in Rosa ve Karl'ın katledilmelerinden birkaç gün sonra kalırından ölmesi ve 10 Mart 1919'da Leo Jogiches'in Berlin Emniyeti’nde beynine kurşun sıkılarak katledilmesi...
Sayfa 123Kitabı okudu
1890'lı yıllarda Rusya'da serpilmeye başlayacak olan marksist akımın teorik temelleri bu grup tarafından özellikle de şahsen Plehanov tarafından atıldı. Plehanov yalnız Rusya ile ilgilenmiyordu. 1889'daki kuruluş kongresinden itibaren İkinci Enternasyonal'in en aktif militanlarından biri oldu.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
Plehanov 1895’te İsviçre'de Lenin ile tanıştı. Bu tanışıklık Emeğin Kurtuluşu grubu ile Rusya'daki illegal marksist örgütler arasında bir bağın kurulmasını sağladı. Bu bağın ilk ürünleri Iskra gazetesi ve Zarya dergisi idi. Bu yayınların beslediği ve yansıttığı hazırlık faaliyeti ise, bir yandan popülizmin yerine öne çıkan ekonomizmin alt edilmesini, öte yandan da kurulur kurulmaz dağılmış bulunan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin yeniden kurulmasını sağladı. 1903'teki kongrede tartışılıp benimsenen program taslağı Plehanov'un kaleminden çıkmıştı. 1917 Nisanı’na kadar bolşeviklerin benimsemeye devam ettiği bu program İkinci Enternasyonal partileri içinde proletarya diktatörlüğü hedefini içeren tek programdı ve bu önemsiz bir ayrıntı değildi, çünkü ne bundan önce ne de sonra İkinci Enternasyonal çizgisi üzerinde duran hiçbir parti bu programdaki kadar açık ve net bir biçimde proletarya diktatörlüğünü savunmadı.
Sayfa 131Kitabı okudu
Stalin, Lenin'in eşine hakaretlerde bulunması:
Lenin 18 Aralık 1923'de Troçki'ye, o sıra partinin gündeminde olan Dış Ticaret Tekeli konusunda bir kısa not gönderdi; bu notu Krupskaya’ya yazdırmıştı. Bunun üzerine, Stalin Krupskaya'yı telefonla arayarak azarladı. Krupskaya 23 Aralık’ta Kamenev’e “yakışıksız hakaretlere, tehditlere ve özel yaşama kabaca Doktorların izniyle, Lenin'in bana yazdırdığı kısa nottan ötürü, Stalin bana çok ağır hakaretlerde bulundu. Ben partiye dün girmiş değilim ve son 30 yılda hiç bir yoldaştan kaba bir söz işitmedim. Partinin ve İliç'in çıkarlarını en az Stalin kadar gözetirim. Bende bir insanım ve sinirlerim bozulmak üzere." (SBKP arşivlerinden aktaran Moslıe Lewin, Lenin'in Son Mücadelesi, s. 123,MERY.)
Sayfa 148Kitabı okudu
Nicolay Buharin:
Hatta SSCB’nin son demlerinde hem SSCB de hem de başka ülkelerde pek çok araştırmacı ve siyasetçi Perestroyka’nın ve Glasnost’un öncüllerinin Buharin’in yazı ve önerilerinden çıkarsanabileceğini savunmuştur. Uzun zaman boyunca SSCB yanlısı “Komünist” partilerin resmi tezi olan “Tekelci Devlet Kapitalizmi" tezinin, hatta bugün pek çok eski komünistin diline pelesenk olan küreselleşme ve “piyasa sosyalizmi” tezlerinin öncüllerini de onda bulmak mümkündür.
Sayfa 187Kitabı okudu
1920'li yıllarda ABD'li küçük burjuvazinin ortak bildirisi
"Amerika bir barış ve özgürlük ülkesidir. Bir huzur beldesidir. Amerika'nın düzeni ise bireycilik üzerine kurulmuştur. Özel mülkiyet ve kar edinme hakkı bir tanrı vergisi olan şimdiki düzenin temelidir. Yabancı ülkelerden gelen işçiler burada karınlarını doyurdukları, bu ülkenin nimetlerinden yararlandıkları yetmiyormuş gibi. Amerikan toplıımuna re düzenine şükran borcu duyacaklarına, buradaki özgürlük havasından yararlanıp o havayı bulandırmaya, toplum düzenini sarsmaya, huzuru bozmaya çalışıyorlar. Yani hem bizim ekmeğimizi paylaşıyorlar, ulusa! sen 'etlerimizden çıkar sağlıyorlar, hem de nankörlük edip düzenimizi yıkmaya girişiyorlar. Üstelik bir tanrı buy ıvğu olan liberal sisteme (kapitalizme) ve bir doğa yasası olan bireyciliğe karşı çıkıyorlar. Bu toplumun temellerine tümüyle aykırı olan, ulusal ve dinsel geleneklerimize bütünüyle yabancı olan birtakım zararlı fikirleri bizim işçilerimize de aşılayıp kendi topraklarından getirdikleri bu düşünceleri yayarak Amerikalı işçileri, bu vatanın namuslu çalışan insanlarını, kendi düzenlerine karşı kışkırtıyorlar. Onları zehirliyorlar. Bu yabana işçiler kendilerine ister komünist desinler, ister radikal desinler ya da anarşist olsunlar, bunların hepsi bizim temel düzenimizi yıkmak isteyen birer kızıldan başka bir şey değildirler. Ve onlara asla hoşgörü gösterilıııemelidir. ”
Sayfa 213Kitabı okudu
Reklam
Yazar bu konuda yanılıyor. Heykelinin yapılması aslında menfaat içindi:
Gandhi'nin Hindistan'ın bağımsızlığına varan süreçte ulusal kurtuluş mücadelesinin körükleyicisi değil, frenleyicisi olduğu da çoğu kez unutulan, gözden kaçırılan bir gerçekliktir. Nitekim bu unutulduğu taktirde neden Gandhi'nin güya baş düşmanı olduğu İngiltere'de bir heykelinin dikildiği de anlaşılmaz hale gelmiştir. Gerçekten de Gandhi belki de düşmanları tarafından heykeli dikilen ilk ve tek “ulusal kurtuluş savaşçısı’’dır: Gandhi'nin yüzüncü doğum yıldönümü olan 1969'da İngiltere'de bir heykeli dikilmiştir.
Sayfa 223Kitabı okudu
Albert Einstein:
"Gandhi'nin düşünen insanlar üzerinde bıraktığı ahlaki etki kaba güciin gözde çok büyütüldüğü günümüzde göründüğünden çok daha kalıcı olacağa benzer. Kaderin gelecek kuşaklara yol gösteren, böylesine parlak görüşlü bir insanı bize bağışlamasını bir talih saymalı ve şükran duymalıyız."
Sayfa 223Kitabı okudu
İkinci Emperyalist Paylaşın Savaşının ardından ABD özellikle İngiltere'nin sömürgelerinden anndırılıp bütün emperyalistlerin yağmasına açık bir pazar haline gelmesini istiyordu. Bu çerçevede Hindistan 25 Ağustos 1947'de bağımsız devlet statüsüne kavuştu. Ama bu bağımsızlık İngiliz emperyalizminin ellerini Hindistan'dan büsbütün çekmesi anlamına gelmedi. İngiltere'nin sömürgesi iken tek bir vali tarafından ve tek bir ülke olarak yönetilen Hindistan, Pakistan ve Seylan (Sri Lanka) ancak bölünmüş olarak “bağımsız"laştılar. Daha sonra Pakistan bir kez daha Pakistan ve Bangladeş olarak bölünecekti. Sri Lanka'nın bölünmesi için gayretler hala sürmektedir. Bu eski İngiliz sömürgelerinin burjuva demokratlarının önderliğinde ne kadar bağımsız hale geldiklerini görebilmek için bir olguyu daha vurgulamak gerekir: burjuva demokratik hareketler eliyle sömürge statüsünden "kurtulan" bu ülkeler pek çok başka benzerleriyle aynı akıbete uğradılar; Ingiliz Uluslar Topluluğu'nun (Commonwealth) birer üyesi yapıldılar.
Sayfa 224Kitabı okudu
Arafat’ın önderliğini yaptığı El-Fetih örgütü 1958’de Kuveyt’te kuruldu. Örgütün Kuveyt’te kurulması bir tesadüf değildi. 1950’lerde Ortadoğu’da petrol üretiminin artırılması dolayısıyla yeni petrol kuyulannın açılması gündeme gelince, Filistinliler, vasıflı işgücü potansiyeli yüksek olan bir ulus olduklanndan, bu müteahhitlik işlerini üstlenmişlerdi. Özellikle Kuveyt’teki istihdam sorunu Filistinli işçi ve mühendislerle çözülüyordu. Arafat ve El Fetih’in ilk kurucuları da Kuveyt’te çalışan inşaat mühendisleriydi.
Sayfa 241Kitabı okudu