Çünkü tanrı uçsuz bucaksız bilgeliğiyle dünyada böyle bir düzen olsun istemişti; başkası tarafından soyulmaması için ne bir kimse çok yoksul olacak, başkasının onu öldürememesi için ne de çok güçlü.
Geziye çıkan ve bir şeyler görmek isteyen kimse, okulda ve üniversitede öğrendiği şeylerin birçoğunun yanlış olabileceğini asla aklından çıkarmamalıdır.
Birbirine karşı iki dünya. Biri acı ve tasa, öbürü yardım etmeye hazır ama yine de bu acımasız felaketin başka birinin başına gelmiş olmasından ötürü bir parça sevinçli.
Birbirine karşı iki dünya. Biri acı ve tasa, öbürü yardım etmeye hazır ama yine de bu acımasız felaketin başka birinin başına gelmiş olmasından ötürü bir parça sevinçli.
Din neydi? İnsanlara komşularını sevmesini öğretiyor, çocuğunu yitirmiş bir ananın gözyaşlarını dindiriyor, iki gömleği olanın bir tanesini, üryanlığını örtecek hiç bir şeyi bulunmayana verilmesini buyuruyordu. Gerçekte din bu muydu? Dinin bütün o boş tantanasıyla kendini göstermesine en iyi olanağı ölüm olayları vermekteydi. Halbuki burada, ölümün sinsice sokulduğu burada, beyaz adamın o gösterişli, debdebeli dininin izini bile keşfedememiştim. Şimdiye kadar hiç dua sesi duymamıştım. Kimse tespih çekmemişti. Çünkü din bizim anladığımız biçimde hala bu insanların kalbine ve ruhuna girmemişti, iyilik ve sevgi kaynağı yürekleri, onları henüz bundan koruyordu.
Evren için insan ne kadar da önemsizdir. Hasımlarını yenmek için çabaları, savaşları, uğraşları, tutkuları ne kadar boştur. Büyük Sezar' dan geriye ne kaldı? Sezar olmasa da bir Roma yine de var olurdu. Yeni bir dünya kurabileceklerini sanan ve insanlığa dehşet saçan günümüzün düzineyle küçük Sezarından yarına ne kalacak?
İnsanlar, büyük adamlar olsun, ötekiler olsun, her zaman kendi çıkarlarına göre en iyi olanı yaptıktan sonra, bütün bu savaşların ne anlamı var? İnsan niçin hayatın, aşkın, neşe veren şeylerin tadını çıkarmasın? Ve eğer insan günün birinde bütün bunları artık tadamaz olursa, o zaman ölmeli ve unutulmalıdır. Sonra da geride hiç bir iz bırakmamalı. Cennet budur.
... alt tarafı Kızılderili bir oğlandı, hiç önemsememiştim, kendisini tanıyalı da ancak birkaç saat olmuştu. Böyle olduğu halde ağlıyordum. Belki de benim oğlumdu; benim olduğu gibi burada bulunan herkesin de oğluydu. Benim olduğu kadar yeryüzündeki bütün anaların da oğluydu. Ne diye başka birinin oğlu olacak? O benim oğlum, benim küçük kardeşim, benim en yakınımdı. O da benim gibi acı çekmiş, benim gibi gülmüş ve günün birinde benim öleceğim gibi de ölmüştü.