Bir gün öyle canınızın sıkıldığı için ya da eşiniz, dostunuz, arkadaşınız her kimse artık size bir filmi önerdi diye açıp izlemeye başladığınızı düşünün. Hiçbir beklenti ve bilginiz olmadan öylece açtığınız ve gayet olağan ilerleyen bir filmin ortasında kendinizi gördünüz. Evet, evet filmin içinde oyunculardan hatta figüranlardan birinin size tıpatıp benzediğini görüyorsunuz. Bildiğiniz bir ikiziniz bulunmuyor. Anneniz size kayıp bir kardeşten bahsetmemiş veya hatırladığınız kadarıyla talihsiz bir deney sonucunda klonlanmadınız ama orada işte karışınızda ve görüyorsunuz.
“Bazen mutluluğun neden bu kadar geciktiğini, neden daha erken gelmediğini merak ederiz, fakat mutluluk, şimdi olduğu gibi, aniden, ümitler kesildiğinde ortaya çıktığında ne yapacağımızı bilemeyiz ve kahkahalarla gözyaşları arasında bir seçim yapmanın ötesinde, içimiz nasıl karşılayacağımızı bilemediğimiz gizemli bir kaygıyla dolar.”
Gerilimi elden bırakmayan ve bir sonraki adımın kestirilmesi zor olsa da anlatımı ağır ve ince ince işleyen kitapta; iç hesaplaşmaların, kimlik çatışmalarının, derin diyalogların ve yoğun tasvirlerin yapılıyor oluşu sizi kitaba bağlayan etkenlerin başını çekiyor. Saramago kalemine ve kitaplarına aşina iseniz alınan zevkin kaçınılmaz olduğu ve ancak her şeyde olduğu gibi birçok kişi tarafından beğenilmemesi gibi bir durum da söz konusu aslında. Ya hep ya hiç diyerek bu farkındalık dolu kitaba şans verin. Bir de üzerine uyarlama filmini de izlerseniz tadından yenmez benden söylemesi.