Gönlümün derinliklerinde, kendimi unutkanlık uykusuna teslim etme arzusu uyanıyordu. Keşke unutmak mümkün olsa ve böyle devam edebilseydi. Keşke gözlerim kapanınca, uyku ötesine, yavaş yavaş yokluğa doğru gitse de varlığımı hissetmesem! Keşke mümkün olsa da bütün varlığım bir mürekkep lekesinde, bir musiki ahenginde ya da renkli bir ışıkta erise ve sonra da bu dalgalar, şekiller gitgide büyüse, tamamen yok olup ortadan kalksaydı; o zaman dileğime kavuşurdum.
Dünyanın ötesindeki başka bir muhitte geziniyordum. Hayallerim ve düşüncelerim, yeryüzünün yük ve ağırlıklarından kurtuluyor, dingin ve suskun bir hâlde gökyüzüne doğru yükseliyordu.
" Hayatta , tıpkı cüzam gibi, ruhu inzivada yavaş yavaş yiyen , kemiren öyle yaralar vardır ki. Bu dertler kimseye açılacak türden değildir. Çünkü herkes bunlara az rastlanan , acayip şeyler olarak bakar ."
Öyleleri vardır ki, henüz yirmisindeyken can çekişmeye başlar. Ama çoğu kişi sadece öleceği sırada, adeta yağı biten kandil gibi yavaş yavaş söner, can verir.