Bazen hakimlerde suçlar kadar ıstırap çeker. Fakat hakimler her ne kadar suçlara yardımcı olmaya çalışsa da suçlar hakimleri her zaman düşmanları olarak görür.
Gözle görülür bir ağrısı olsa en azından yüksek sesle sızlanabilirdi ama ne yazık ki Irene yaşadığı ve gördüğü tüm korkunç olaylara karşın trajikomik bir şekilde sağlıklı, neşeli bir kadın rolünü oynamak zorundaydı. Laçka olmuş sinirleriyle her gün gülmesi, mutlu görünmesi gerekiyordu ve hiç kimse onun bu sahte, boş mutluluğu için her gün ne kadar çabaladığını, kendini kontrol altına alabilmek için sarf ettiği üstün gayreti tahmin bile edemezdi.
Çoğu kadın gibi oda sanatçıları dışarıdan çok romantik buluyor, ilişkilerinde de medeni insanlar olduklarını varsayıyordu; fakat buzdağının görünmeyen yüzünde vahşi bir tabiat yatıyordu.
"Çocuklarının yanına gitti. Dadıları onlara sarayda gümüş anahtarla kilitlenmiş oda dışında her yere girmekte özgür olan bir prensesin masalını okuyordu. Masaldaki prenses yasak kapıyı açarak kendi sonunu getirmişti. Irene bu masal kahramanıyla kendi özel hayatını o kadar birbirine yakın buldu ki! Sırf izin yok diye yasak olanı arzulayıp hayatına kaçınılmaz felaketi getiren kendisi değil miydi? Bu basit masalı bir hafta önce duysa gülüp geçerdi, ama şimdi masalda bile derin bir bilgelik görüyordu."
Eskiden asla başına gelmeyeceğini düşündüğü şeyler, şu an nefesi kadar yakınındaydı ve aslında gerçek hayatın tam da bu olduğunu anladı; daha önce önemli sandığı şeyler aniden uçup gitmişti.