Risk Almamanın Riskleri

Korku Kültürü

Frank Furedi

Korku Kültürü Sözleri ve Alıntıları

Korku Kültürü sözleri ve alıntılarını, Korku Kültürü kitap alıntılarını, Korku Kültürü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1980'lerden beri taciz deneyiminin normalleştirilınesiyle -yani olağandışı bir şey olmaktan çıkartılmasıyla- birlikte, insanlar birbirlerine farklı gözle bakmaya başladı. Tacizin müthiş yaygın olduğu, birçok insanın bundan etkilendiği ve zarar gördüğü son derece yaygın kabul gören bir fikir. Şiddet dalgasının yükseldiği sanısıyla, herkesin potansiyel bir tacizci ya da kurban olarak görüldüğü bir ahlaki ortamda, bu tür iddialar. İşte, bu bölümde de tacize uğrayan kişi ya da bir diğer insandan zarar gören birey ele alınıyor.
Belirli teknolojilerin yıkıcı yönlerinin ortaya çıkması bile bir risk bilinci kültürü oluşturamadı. Japonya'da, İkinci Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki'de yaşanan korkunç deneyimlerden sonra dahi, -nükleer silahlara karşı bir düşmanlık doğsa da- teknolojik gelişmeye olan inanç sarsılmadı. Aynı şekilde, bilimin ve bilginin ilerlemesiyle risk bilincinin büyümesi arasında bir neden sonuç ilişkisi olduğu da söylenemez
Reklam
Genelde ''ahlaki panikleri" olumsuz ve zararlı olgular olarak algılarız. Ancak bu panikler, her ne kadar çarpık ve ideolojik kökenli olsa da, toplumun kaygılarının arttığım yansıttığı ölçüde toplumsal duyar­lılıktaki artışın bir belirtisidir;
Tarih boyunca birçok afet ve felaket yaşanmıştır, ancak bu olaylara verilen tepki o dönemde toplumun içinde bulunduğu ruh haline göre değişmiştir. Felaketin tanımı zamanla değişir. Amerikan medyasındaki risk haberleri üzerine yapılan bir çalışma, nükleer enerjiyle ilgili 1960 yılındaki haberlerin çoğunun "bu enerjinin nelere mal olacağını değil yararlarını vurguladığını; 1984'e gelindiğinde ise bu oranların tersine döndüğünü" ortaya koyuyor. Çalışma ayrıca kürtaj haberlerinin çerçevesindeki dramatik değişime de işaret ediyor; 1960'da yasadışı kürtajların kadınlar için yarattığı riskler vurgulanırken, 1984'te yasal kürtajların cenin için yarattığı tehlikelere yoğunlaşılıyordu. Görüldüğü gibi medyanın ve diğer kurumların neyin risk olduğunu seçici bir biçimde belirlemesi, risk bilincinin gerisinde bir toplumsal dinamik bulunduğunu gösteriyor.
Bazı olaylarda, korkulu rivayetler sadece zararsız ritüeller yaratmakla kalmayıp, gerçekten zararlı sonuçları olan uygulamalara yol açar. Kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarını içeren karma aşı (MMR vaccine) konusundaki tartışmayı ele alalım. Andrew Wakefield adlı bir gastroenterolog, 1998 yılında The Lancet'te basılan bir çalışmasında karma aşının çocuklarda bağırsak rahatsızlıklarına ve otizme yol açtığını iddia etti. Wakefield'ın çalışması sadece 12 vakaya dayanıyordu, ama yazarın yaptığı spekülasyon medyanın kimi kesimlerinde kesin bir kanıt olarak ele alındı. Bazı medya yorumcularının karma aşı ve otizm arasındaki ilişkinin kanıtlanmadığını belirtmesine rağmen, ana-babaların zihninde sadece "otizm" sözcüğü kalmıştı. Birçok ana-baba, en kötü olasılığı düşünerek çocuklarına karma aşı yaptırmamaya karar verdi. Finlandiya'da 1.8 milyon çocuk üzerinde gerçekleştirilen, dünyanın en büyük çalışmasında aşı ve otizm arasında hiçbir ilişki bulunmaması, paniği dindirmeye yetmedi. Bu panik sonucunda, kızamık, kızamıkçık ve kabakulağa karşı etkili olan bu aşının kullanımı hızla düştü -günümüzde İngiliz çocuklarının sadece % 15'i aşısız- ve bu hastalıkların tekrar hortlama olasılığı var.
"Yalnız yaşamak, riskli ve zararlı bir ilişkiden daha çekici gibi görünebilir..."
Reklam
356 öğeden 261 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.