İlk atımda Erkan'ın annesinin açılıp kapanan ağızı gagaya dönüştü. İkincide başının üstünde öfkeden kıpkırmızı kesilmiş bir ibik belirdi. Basma entarinin yerini tüğler, telekler aldı, söylediği sözler anlamsızlaşıp tekdüze bir ötüş oldu.
"Gulu gulu gulu gulu!"
Kabaramazsın Kel Fatma!
İnsanın burada edindiği ilk izlenim yanlıştı. Bir çılgının her şeyi rastgele savurup bir köşeye attığı duygusunu uyandıran bu yer, aslında düzenli çalışan bir saatin içi gibiydi. Her bir karışı, ince ince düşünülerek yerleştirilmişti. Masanın altı doluydu, duvarlardaki raflar yüklüydü. Demir, pirinç ve lastikten yapılmış küçüklü büyüklü binlerce, on binlerce parça ;kullanılma, göreve çağrılma sıralarını bekliyordu. Havada yüzüyordu bu parçalar, raflarda diziliydiler, çekmecelerde dinleniyorlardı. Yaşlı adam, demir ve lastikten oluşan bu gövdenin ortasında yürek gibi atıyordu.