Yıl 1925. Büyük Atatürk, genç Cumhuriyetin yurttaşlarına ve dış ülkelere şu tarihi mesajı veriyordu: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz”…
Daha dün, T.B.M.M., A.B. ve A.B.D.’nin dayatmaları sonucunda, 30.000’den fazla
vatandaşımızın ölümünden, yüzmilyarlarca dolarlık ekonomik kayıptan sorumlu Abdullah Öcalan
için “idamı kaldıran” ve Türkiye’nin ulus-devlet özelliğinin temellerine dinamit koyan bir uyum yasa
paketini kabul etmiştir. Hukukun temel kuralıdır, kişiler için yasa çıkarılamaz. Başta A.B.D. olmak
üzere, hiçbir A.B. ülkesi, kendi iç hukuku ile ilgili dış dayatmalara izin vermez, veremez. Bu olguya
rağmen Batılı ülkeler, bağımsız Türk yargısına, sözkonusu müdahale ile kabaca tecavüzde
bulunmuştur. Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkelerinin bu şekilde çiğnenmesiyle,
artık yeni dış müdahalelere de resmen yol açılmıştır. Bu zaafiyeti sergileyen T.B.M.M. üyelerinin,
Abdullah Öcalan için ne zaman “af” çıkaracakları, hiç şüphesiz henüz bilinmiyor. Ama bu arada
fethullahçıların beklentisi de ortaya çıkıyor: Fethullah Gülen, aynı dayatmacılıkla, belki yarın, tıpkı
Humeyni gibi ve Humeyni işleviyle Türkiye’ye döndürülürse?!. Acaba T.B.M.M. ya da Hükûmet,
hayır mı diyecek?!. Türkiye’deki tüm ulusalcıları, fethullahçı tehlikeye karşı çok geç olmadan
birlikte hareket etmeye; istihbarat birimlerindeki fethullahçı unsurların temizlenmesi için kamuoyu
oluşturmaya çağırıyorum... Dr. Necip Hablemitoğlu.
05.08.2002
Çankaya – Ankara.
3 ay sonra,...18 aralık 2002 Necip Hablemitoğlu suikasti.
...14 yıl sonra 15 temmuz!2016
...
Yeni binyılın şeyhlerinin, dervişlerinin, müritlerinin ve de meczuplarının amaçlarının da değiştiği gözlemleniyor. Artık amaç, bir şeriat devleti kurmak değil. Şeriat, iktidarı, parayı, her türlü gücü ele geçirmenin sadece simgesel, klişeleşmiş adı.
Cemaat hiyerarşisine göre, bir polis memuru, bir bekçi ya da bir astsubay üst bir konumda ise, cemaat hiyerarşisinde daha altta bulunan bir Emniyet Müdürü’nün ya da General’in, devlet ya da kurum hiyerarşisini dikkate almaksızın, o kişiye “biat” etmesi, bir başka ifadeyle onun emirlerine harfiyen uyması gerekiyor. Aynı şekilde, mübaşirin ya da zabıt kâtibinin “imam” olduğu bir sistemde, bu mübaşirin ya da zabıt kâtibinin, mürit hâkime emir vermesi, karar dikte ettirmesi gibi bir sonuç doğuyor. İşte, tarikatların ya da cemaatlerin güçlenip devlete sızdığı noktalarda, devlet hiyerarşisi resmen çöküyor. Türk Devleti, en önemli zaafını bu noktada yaşıyor...
Yıl 1925. Büyük Atatürk, genç Cumhuriyet'in yurttaşlarına ve dış ülkelere şu tarihi mesajı veriyordu: "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz..."