Le Verrier adındaki ünlü Fransız meteorologun hikayesini bilir misiniz? Üstat, asık bir yüzle ertesi günkü meteoroloji raporunu yazıyormuş. "Rüzgar kuzey ve kuzeydoğudan şiddetini daha da artırarak esecek, hava sıcaklığı eksi ikiye düşecek, tüm bölgeleri içine alan yağışlı hava sulu kara dönüşecek."
Babasının omzu üstünden yazdıklarına göz atan kızı hüzünle dudaklarını büzmüş:
"Ne yazık," demiş, "yarın benim yaş günüm babacığım. On sekizime basıyorum."
Le Verrier, durmuş, sonra rapora şu cümleyi eklemiş:
"Zaman zaman güneş de açacak."
Adamın biri gecenin geç saatine kadar harıl harıl çalışan ortaokul öğrencisi oğluna soruyor:
"Ne çalışıyorsun oğlum?"
"Ortak paydayı arıyorum babacığım."
"Onu okulda bize de az mı aratmışlardı. Demek hâlâ bulamamışlar. Allah kolaylık versin."
"Az yiyen çok yaşar. Az yiyenin kafası daha iyi çalışır. Bakın en büyük ozanlarımızdan biri olan Yahya Kemal, yapıtı en az ozanımızdır. Neden? Ozanlar içinde en çok midesine düşkün o olduğundan. Daha az yese daha çok yapıt verirdi."
Türk heyeti salona alındığı zaman öbür heyetlerin büyük maroken koltuklarda oturduğu, buna karşılık Türk heyetine alelade koltuklar ayrıldığını gören İsmet Paşa, bu ayrıcalığı askeri bir sertlikle değil, diplomatça bir taktikle şöyle ortadan kaldırmış:
"Görüyorum ki," demiş, "salonun teşrifatı henüz tamamlanmamış. Bizim acelemiz yok, bekleriz. Bütün koltuklar yerleştirildikten sonra tekrar geliriz." Ve arkasında maiyeti olduğu halde salondan çıkmış.
İkinci Dünya Savaşı'nda yurdumuza gelmiş dünya çapındaki profesörlerden biri - küstahlığına bakılırsa Fransız olması muhtemel- o zamanın rektörü rahmetli Cemil Bilsel'in kapısını vurmadan içeri girmişti. Cemil Bilsel'in yüzü hemen değişti:
"Burası Türkiye'dir," dedi, "rektörün odasına kapı vurulmadan girilmez. Derhal çıkınız ve kapıyı vurunuz."
Küstah insan en çok sertlikten anlar. Profesör çıktı. Kapıyı vurdu, rektör içerden seslendi:
"Girmeyiniz!"
Bizi hor görmeye yeltenenlere;
"Girmeyiniz" demek yürekliliğini ona Lozan kazandırmıştı.