... insan, neredeyse hiç, bulunduğu yerde değildir ya da tam anlamıyla değildir; bu durum çevredeki şeylerle ilişkimizin parçalı, karışık ve kaygan, güvenilmez ve alçakça oluşundan ileri gelir; bir eğlenceye katılan insanlar, diyelim ki bir geziye katılıyor olsunlar, (hesabıma göre) ancak yüzde on orada olurlar. Bizim durumumuzda da üzerimize gelen nesneler ve nesneler, görüntüler ve görüntülerden oluşan bu inatçı dalga, daha dün olandan kopan uzaklık, sıkı kesekler içindeki dönüşler, toz, toprak, çatlaklar vb. camlar, şişeler, mantarlar vb. vb. onlardan ortaya çıkan örüntüler vb. vb. eriyordu, kocaman bir ırmak, uçsuz bucaksız bir su, sel, tufan örneği.
İnsan bir cinayeti, cinayet işlemek onun için artık çok kolay hale geldiğinde, artık yapacak başka bir şey kalmadığında işliyordu: Cinayetin dışında kalan olasılıklar tükendiğinde.
Canımı sıkıyordu ve bunun farkında değildi; başkalarının canını sıkmamayı beceremeyen bir insanın yazgısını yüklenmiş olarak duvarın önünde dikiliyordu ve bütün bunlar kısır, sonuçsuz kalmaya yazgılı davranışlardı.