Fizikçi Richard Feynman ünlü bir ifadesinde "kuantum mekaniğini hiçkimse anlamıyor" demişti. Kendisi her zamanki gibi provokatif idi ancak sözleri, bu konunun adı çıkmış zorluğunun ve sağ duyuya tamamen ters düşen doğasının altını bir kez daha çiziyordu. Peki bu konu neden bu kadar zordu?
Kuantum dünyasının yerlisi olmayı başaramamış
Günümüzde fizik biliminin geldiği noktada, sahip oldukları değerlerin nereden geldiği hakkında hiçbir açıklamamızın olmadığı
bazı parametreler vardır. Bu parametreler çok sayıda farklı değere sahip olabilir ve bu
değerlerin çoğu için yaşamın ortaya çıkması mümkün değildir. Bu nedenle var oluşumuz
söz konusu parametrelerin buna uygun değerlere sahip olmasına bağlıdır. Bu parametrelerden birine örnek, hidrojen atomunun çekirdeğinin, yani protonun kütlesinin, atomu meydana getirmek üzere bu çekirdeğe bağlı halde bulunan elektronun kütlesine oranıdır. Buna benzer pek çok parametre vardır.
Newton'un çalışmaları felsefecilere yeni bir ödev de vermiştir. Pek çok filozof, Newton'un çalışmalarının, sonsuza dek uzanan ve bölünemeyen mekan ve zaman ve evrensel nedensellik gibi belli başlı bazı fikirlere dayandığını görmüştür. Ancak bu fikirler ne matematiksel gerçekler gibi kendiliğinden aşikar olan şeylerdi ne de günlük deneyimlerimizde görebildiğimiz şeylerdi. O halde neden bu fikirler bu denli bütünleşmiş görünüyordu? Alman felsefecisi Immanuel Kant, deneyimin bizzat var olması için bu fikirlerin gerekli birer koşul olduğunu gösterdi. Aksi halde insan bilincinin var olması mümkün olamazdı. Bunlar, algılarımızdan gelen verilere ve deneyimlerimize düzeni ve tutarlılığı ve Newton'un yasalarına da geçerliliğini veren formda organize eden mental yazılımımızın bir parçasıdır. Newton'un, kütle çekimi gibi olaylar için içsel nedenlere yönelik hipotezler aramayacağını söylediği gibi Kant da, fenomen yerine nomen olarak isimlendirdiği ve şeylerin onları nasıl deneyimlediğimizden ayrı olduğuna yönelik hipotezler aramayacağını söylemiştir.
Sayfa 19 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu