Üstün Dökmen’in bir güzel kitabını daha bitirdim. Bir tatil/bayram günümü bu güzel kitapla değerlendirmenin mutluluğuyla birlikte böyle güzel bir kitabı bitirmenin mutluluğunu da hissediyorum. Kitap öyle akıcı ki ne zaman başladım, zaman nasıl geçti, kaç fincan çay kitaba eşlik etti anlamadım. Hepimizin bildiği gibi alanında başarılı bir psikolog olan Üstün Dökmen kişisel gelişim kitabı niteliğinde bu seriyi yazmış. Kişisel gelişim kitaplarını sevmiyorum ama yazarı psikolog olunca bakışım değişiyor. Kitap üç temel bölümde alınmış:
Suflörlü yaşamlar
Tulumbacı sendromu
Psikolojik düğümler.
Hayatımızı kimin yönettiğini, kararlarımızı kimin aldığını sorguladığımız suflörlü yaşamlarda, hedefimizi ve hedefimizden alıkoyan sebepleri sorguladığımız tulumbacı sendromunda, psikolojik düğümlerden (bu tanım yazara ait) nasıl kurtulacağımızın yollarını (okuma ve mizah) göstermeye çalışan son bölümde sunulan bilgiler bizde yeni bir farkındalık oluşturuyor. Bilmediklerimizi öğreniyor, unuttuklarımızı hatırlıyor, kitabı bitirince bir huzur hissediyoruz. Hollandalı gelin hikayesi örneğinde olduğu gibi insanların gereksiz meraklarının eleştirildiği kitabı okurken ben de çevremi sorguladım. Kitabı okumuş olmak için değil sorgulayarak okursanız faydasını görürsünüz fakat objektif olup kendinizdeki eksiklikleri de kabullenmeniz şartıyla. Müdür-bebek benzetmesi bilginiz yoksa ilginizi çekebilir. Yazarla tabi ki her konuda hemfikir değilim ama saygı duyuyorum. Kitap için en önemli eleştirim editöre; anlatım ve yazım bozukluklarına daha çok dikkat etmeli. Az da olsa kitaba ve yazara yakışmıyor.