Üstünlük duygusunun Türk halkı üzerinde bazı menfi tesirleri de olmuştur. Elisee Reclus, 1884'de yazdığı Nouvelle Geographie Universelle adlı eserin dokuzuncu cildinde şunları söylüyor:
"Meziyetleri bile Türkün aleyhinde neticelere yol açmaktadır. Namuslu, sözüne sadık olan Türk, borcundan kurtulmak için hayatının sonuna kadar çalışmaktan kaçınmamakta, bu sebepten tüccar da hayatı boyunca onu istismar etmesine yarayacak vadeli ve büyük miktarlarda borçlar vererek bu namuskârlıktan faydalanmayı ihmal etmemektedir. Anadolu'da ticaret prensibi şudur: Servetini kaybetmek istemiyorsan Hıristiyana sahibi olduğu malın onda birinden fazla borç verme. Ama bir Müslümana vereceksen korkmadan on mislini de verebilirsin... Bu suretle güçlük çekmeden borçlanan Türk'ün kendine ait bir şeyi yoktur. Çalışma mahsulünün tamamını alacaklıya verir. Halıları, erzaki, hayvanları, hatta toprağı sıra ile yabancıların eline geçmiştir. Nitekim saraçlık ve dokumacılık hariç, hemen bütün mahalli sanayi kolları yabancıların eline geçmiştir. Deniz ticaretiyle sanayiden kovulmuş olan Türk bu suretle kıyı bölgelerinden yavaş yavaş içerilere sürülmüştür. Böylece tekrar eski zamanın göçebe hayatına itilmiş bulunan Türk'e bir çeşit kendi toprağında ücretli amele vaziyeti ifade eden ziraattan başka faaliyet sahası bırakılmamıştır. Çok geçmeden bundan da mahrum edilerek kervancılık ve hayvancılıkla yetinmek zorunda kalacaktır."
| Erol Güngör, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Yer-Su Yayınları, 1. Baskı: Aralık 2019, s. 106.