Taklidin rol oynadığı durumları düşündüğümüz zaman giysi, üslup, yüz ifadeleri, konuşma, sahne performansı, sanatsal yaratıcılık, vb. şeyleri sayarız saymasına, ancak arzu nedense aklımıza gelmez. Sonuç olarak taklit, bizim için, toplumsal yaşam içerisinde bir dizi toplumsal modelin kitlesel yeniden üretimi yoluyla sürü halinde ve sürüye ayak uydurarak yaşamaya iten bir güçtür.
Taklit aynı zamanda arzu da bir rol oynuyorsa, sahip olma ve elde etme dürtülerimizi sürece bulaştırıyorsa, bu geleneksel görüş, tamamen yanlış değilse de, asıl noktayı kaçırmaktadır. Taklit insanları yalnızca bir araya getirmez, çekip ayırır da. Paradoksal olarak bu iki şeyi aynı anda yapabilir. Aynı şeyi arzulayan insanlar öyle güçlü bağlanırlar ki, o arzuyu paylaştıkları sürece iyi arkadaş kalırlar; paylaşamadıkları anda ise düşman kardeşleri dönüşürler.
Yönetici sınıfın düşünceleri, her çağda egemen düşünce olmuştur: yani toplumdaki maddi gücü baskın olan sınıf entellektüel gücü de elinde barındırır. Maddi üretim araçlarına sahip olan sınıf, düşünsel üretim araçlarını da kontrol eder.
*Kadınların metinlerdeki ve geniş anlamda günlük yaşamdaki rolleri,
*Kadınların s*ks objesi olarak sömrülmesi
*İşyerinde cinsiyet ilişkilerinde ve yaşamın diğer alanlarındaki erkek tahakkümü
*kadınların kendi yaşamlarıyla ilgili bilinçleri…
Rene Girard’ın (1991) taklit isteği kuramı, ilginç bir bakış açısı sağlar. Çünkü bizler, başkalarının istediklerini isteriz, reklamlar bize çok beğendiğimiz insanları (güzeller, ölürler, kahramanlar, göz kamaştırıcı kadınlar, film yıldızları) gösterir ve onların belli ürünlere sahip olarak ya da belli hizmetlerden yararlanarak taklit etmemizi ister. Bu ürün ve hizmetleri, hayran olduklarımızın arzu nesneleri oldukları ve onların arzularını taklit ettiğimiz için satın alırız.