Elif-ba (Alfabe) Meselesi
"Arap harfleriyle okumak da güç öğreniliyordu, yazmak da Oysa bir çocuk Latin alfabesindeki 25 harfi kısa bir zaman da öğrenebilir. Düşündüğünü de çarçabuk yazar ve kolayca
okur. Evet ama "elif-ba"yi hemen degiştirecek miyiz?" Celal Nuri'nin bu suale verdiği cevap çok düşündürücüdür: "Hayır... elif-ba bir anda değiştirilirse mazi ile istikbal arasında bir kopuş olur. Aceleye lüzum yok. Önce Latin harfleri, yardımcı bir elif-ba olarak okutulmalı, lisanın kabiliyetleriyle ne kadar uyuştuğu denenmelidir. Unutmayalm ki Türkçe yalnız bugünkü nesillerin dili değildir. Hem atalarımızın hem de çocuklarımızın ortak malıdır.
Kütüphanelerimizi kapamağa mecbur olmadan, yavaş yavaş yeni eserler basılır. Eskilerden muhalled (klasik) olanlar yeniden basılır. Bir fasıla-ı lisana meydan verilmeden yeni bir denge kurulmuş olur.
Eğer atalarımızın ilmi, fenni, edebi eserleri olmasa biz de Arnavutlar gibi Latin harflerini tereddütsüz kabul ederdik. Fakat bir dilimiz var, Bütün içtimai ve ruhi tarihimiz onda meknuzdur. Lisan terkip edilmez, terekküp eder; teşkil edilmez teşekkül eder. Harfleri değiştirmek isteyenler bu psikolojik, filolojik ve içtimal ilkeleri unutmamaldır."
Türkler İslamiyeti kabul ettikleri zaman Arapça duraklama devrindeydi. Arapçadan çok kelime aldık. Türevce zenginleştik ama ziyanımız da oldu. Arapça ön ve art takılar bakmından fakirdir ama türev bakımından çok zengindir. Bir kökten otuz beş kelime doğar. Eğer böyle bir hazine emrimizde olmasaydı halimiz haraptı. Ne var ki dilimize birçok lüzumsuz kelime de girmişti. Ne zararı var... bunlar zamanla unutulur. Kaldı ki Arapçadan gelen kelimelerin çoğu son derece
mühimdir. Onları kamusdan çıkarırsak dilsiz kahrız. Zaman luzumsuz kelimeleri atar. Zamanın yerine muassırlar geçerse
yapılan iş hatalı olur. Ve tabiî olmadığı için de tepki yaratır."
Fatihin yanındaki bilgisiz âlimler, Bizans'ı taklide giriştiler... İslâm'a aykırı bir Müslüman ruhbanlığı kuruldu. Ulemamız, kıyafete kadar Rum ruhbanını örnek aldı. Türk milleti, bu sebepten dolayı, daha sonra Batı'ya yöneleceğine Doğu'ya çevirdi yüzünü. Oysa Doğu medeniyetleri (Arap ve İran) o devirde bütün güçlerini tüketmiştiler, çöküş ve çürüyüş humması içindeydiler. Kısaca, 0 zamanın ricali hakikati görüp istanbul denilen kürsüden Doğu'ya değil de, Kadim Yunan ve
Roma'ya baksalardı, İngiliz ve Fransızlar bizim halimizde bulunacaklardı şimdi... Evet, biz dini, irfanı hatta lisanın bir kısmını Doğu'dan aldık. Ama bunları iktibas ettiğimiz vakit, Doğu'da din, irfan, lisan canlılık ve seyyaliyetini kaybetmiş, duraklama aşamasına girmişti, Kanuni zamanı da Osmanlı cehlinin en koyu devridir. Hızlanan düşüş o zaman başlar. Avrupa'da ise Rönesans, Reform, keşifler ve sömürge hareketleri birbirini kovalar, Zamanın zaferden sarhoş Osmanlı ricali ise olan bitenlerden tamamen habersizdiler... Kanuni`nin bende gâni ricali,asırlarında, devrin gelişmelerine yabancıydılar."