“Bu yazarın ününün zirvesi ancak ölümünden sonra geldi”.
Dostoyevski’nin okuduğum ilk kitabı olarak kayıtlara geçmiştir şu andan itibaren. Anlatılan bazı duygular kitapta kendimi buldurdu bana. Oysa ki yüz elli yıl öncesi gibi bir sürede yazımı da sadece 25 gün süren bir kitaptır. Aslında otobiyografik bir kitaptır.
Çeşitli karakterlerle kendi tutkularını, aşklarını, en büyük zaafı olan kumara düşkünlüğünü ele almış. Kısaca bu romanı kendi gençlik çağında yaşadıklarından esinlenerek yazmış olduğu bellidir.
Dostoyevski, psikolojik yönü oldukça ön plana çıkan bu romanda insanların para için neler yapabileceğini gözler önüne sermiştir. Roman da kahramanlar arasında geçen konuşmalar, mekanlar yazarın müthiş gözlem gücüyle birleşerek okurun zihninde yer almıştır. Bununla birlikte aşırı hırsın insan üzerindeki olumsuz etkisini ve insana neler kaybettirebileceğini ve döneminin sosyal ve ekonomik yapısını da anlatmıştır.
Dostoyevski, kitabı her ne kadar kısa bir sürede yazsa da dil ve anlatım yönünden son derece başarılıdır. Yazar gözlemlerini aktarırken öylesine sihirli sözcükler kullanır ki okuyucu adeta büyülenir.