Didik didik ettiğim satırların da ötesinde, dipnotlarda bir yerde, “Azgelişmişlik nedir? Koca kafalı, şişko göğüslü bir cüce, azgelişmiştir, zayıf bacaklarına ve kısa kollarına gelince, anatomisinin geri kalan kısmıyla uyuşmamaktadır; bu, gelişimini bozan bir teratoloji olayının ürünüdür. Gerçekte bizler buyu, yumuşatarak ‘azgelişmişler’ adı takılmış insanlarız; gerçekte sömürge, yarı sömürge ya da karışık ekonomisini tamamlamak için gerekli sanayi ya da tarım kollarını anormal bir biçimde geliştiren emperyalist eylem tarafından ekonomi çarptırılmış ülkeleriz.” der cânım Ernesto. Üzerine de “Epey zamandır insanoğlu, kültür ve sanat yoluyla yabancılaştırılmaktan kurtulmaya çalışıyor. Kendi ruhsal yaratılışına can vermek için meta gibi davrandığı günlük sekiz ya da daha fazla saatlik mesaide ölüyor. Ama bu ilaç aynı hastalığın tohumlarını taşıyor: DOĞA İLE BİRLİKTELİK ARAYAN YAPAYALNIZ BİREY. Ortamın ezdiği bireyselliğini savunuyor ve estetik düşünceler karşısında tek isteği, tertemiz kalmak olan tek birey gibi tepki gösteriyor.” ifadesini gözümüze soka soka ekliyor. Siz şimdi bu yukarıdaki cümlede geçen “meta” kelimesi yerine “mal” kelimesini koyup, bu “mal” kelimesini de bildiğimiz/kullandığımız ÜÇ anlamıyla kullanarak tekrar okursanız taşların nasıl da tam oturduğunu çok daha iyi anlayacaksınız.
Anlayabilene selamlarımla…