Kapitalist gelişim zamanla tek bir dünya pazarı yaratmış olsa da, bu
üretim tarzı başlangıçta yalnızca belirli koşullara sahip bir bölgede,
feodalizmin geliştiği Batı’da ortaya çıkmıştı. İnsanlık tarihinin tek tip bir
ilerleme çizgisine sahip olmadığı biliniyor. Batı’da feodal üretim tarzı
egemenken, Doğu’da Asya tipi üretim tarzı hüküm sürüyordu. Toprakta
özel mülkiyetin yer almadığı bu üretim tarzı geniş ve güçlü despotik imparatorluklar
yaratmıştı. Bu imparatorluklar Batı’daki gelişimden farklı
olarak, kendi iç dinamikleriyle kapitalist bir dönüşüm yaşayabilme özelliğinden
yoksundular. Kapitalist ilişkiler, feodal üretim tarzının egemen
olduğu Batı’da gelişmeye başladı ve buradan hareketle dünyaya yayıldı.
Kapitalizmin dünyaya yayılışı, zaman ve hız bakımından eşitsizlik
temelinde ilerleyen bir süreç içinde gerçekleşti.
Tarımsal nüfusun önemli bir bölümünün mülksüzleştirilmesi ve tarım
dışına sürülmesi, yalnızca emekçileri, onların geçim araçlarını ve emek
malzemesini sınai sermaye için özgür kılmakla kalmadı, bir iç pazar da
yarattı. Kapitalist gelişme kapitalizm öncesi üretim ilişkilerini ve bu temelden
kaynaklanan siyasal ve hukuksal biçimleri ortadan kaldırarak ilerlemesini
sürdürürken, eski dönemlerin yerel ve içe kapalı iktisadi yaşamına
son verdi. Bir ulusal pazar ağı örerek ulusal birliklerin ve ulusdevletlerin
oluşumunu mümkün kıldı.
Kapitalist gelişimin küçük yerel pazarları biraraya getirdiğine, onları
büyük bir ulusal pazar, sonra da bir dünya pazarı halinde birleştirdiğine
dikkat çekmişti Lenin. Böylece kapitalizm, ilkel kölelik ve kişisel bağımlılık
biçimlerini yıkarak, topluluk köylülüğü arasında tohum halinde görülebilen
çelişkileri derinliğine ve genişliğine geliştirerek, sorunların çözüm
yolunu da hazırlıyordu.