Otobiyografi, Kadın, Cumhuriyet

Kurgulanmış Benlikler

Nazan Aksoy

En Beğenilen Kurgulanmış Benlikler Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Kurgulanmış Benlikler sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Kurgulanmış Benlikler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Otobiyografi Tarihine Kısa Bir Bakış
Karl Weintraub da otobiyografiyi Batı kültüründe “tarihi bilinç”in ortaya çıkışını ve birey kavramının gelişimini haber veren bir tür olarak görür. Weintraub'a göre, bir bireyin hayatındaki bir aydınlanma anının ürünüdür otobiyografi. Bu aydınlanma anı bireyi geçmişini yeniden düşünmeye, o özel anın ışığında kendi hayatını yazmaya sürükler. Burada kastedilen şey, ereksel (teleolojik) bir yetişme çağı hikâyesi ya da hayatın belli bir döneminde geriye bakılarak zihinde imal edilen bir kurgu değildir. Bu aydınlanma durumu bir kriz anında kendiliğinden ortaya çıkar. Kriz anı kişiyi geçmişini bir bütün olarak kavramaya yöneltebilir. Ama söz konusu olan kriz bireysel olmaktan çok, tarihî anlamı olan bir krizdir. Türk edebiyatında Halide Edib Adıvar’ın otobiyografisini yazmaya karar vermesi böyle bir kriz anına denk düşer. O da “tarihî” diyebileceğimiz bir anda hayat hikâyesini yazmak zorunda olduğunu hissetmiştir. Weintraub'a göre, Goethe'ye otobiyografisini yazdıran şey kendi kişisel geçmişi ile dünya tarihinin birbirinden koparılamaz olduğu düşüncesiydi. Aynı düşünce bir başka tarihte, bir başka coğrafyada yaşayan Halide Edib için de geçerli; o da hayat hikâyesini yazmaya başlarken kendi kişisel geçmişi ile Milli Mücadele tarihinin iç içe geçtiğine inanmıştı.
sayfa 26/7Kitabı okudu
Otobiyografi Tarihine Kısa Bir Bakış
Otobiyografiyi insanın hayatını geriye dönüp anlamlı bir bütün olarak kavrama, onu anlamlı kılma çabası olarak gören Georges Gusdorf ise, bu yöndeki çalışmaların felsefi boyutunun derinleşmesine katkıda bulundu. Gusdorf'a göre otobiyografi bir edebiyat ürünü, yani bir sanat eseri olarak ele alınmalı, anlatılanların doğru olup olmadığı tartışılmamalıdır, çünkü otobiyografilerde kişi kendisini dışardan gözlemlenebilen eylemleriyle değil, içerden, bütün mahremiyeti içinde, ya olduğuna inandığı ya da olmak görünmek istediği gibi anlatır. Bu açıdan, her hayat hikâyesi bir bakıma bir sanat eseridir. Aşağı yukarı aynı yıllarda yazan Roy Pascal otobiyografinin bir sanat eseri olmasından çok, tarihi ve kültürel işlevi üzerinde durmuştur. Pascal'a göre, 19. yüzyıl Avrupa'sında kırlardan şehirlere yönelen göçün, sınaileşmenin, kapitalizmin ve bürokratikleşmenin bir sonucu olarak insan hem emeğine, hem yaşadığı çevreye yabancılaşmış, büsbütün yalnızlaşmıştır. Birey yavaş yavaş bir bütün içinde eriyip yok olmuştur. Pascal bu sürecin otobiyografiyi bir tür olarak geri plana ittiğini düşünür. İnsanın modern dünyanın getirdiği sorunları çözmesinde otobiyografiden yardım alması pek de mümkün görülmez artık. Bununla birlikte, otobiyografinin edebiyata açtığı yol da hiçbir şekilde göz ardı edilemez. Çünkü aynı yalnızlaşma süreci bireyi kendi iç dünyasına yöneltip modern insanın zengin iç yaşantıları üzerine kurulan yenilikçi (modernist) romanı hazırlamıştır.
Reklam
Kadın Otobiyografilerinin Tarihi
Otobiyografi araştırmacılarını en çok etkileyen toplumsal cinsiyet odaklı yaklaşım Nancy Chodorow'un çözümlemesidir. Chodorow'a göre analık kurumu toplumca üretilir, analık kavramı da yine toplumca kuşaktan kuşağa geçirilir. Bu kurama göre kız çocukla anne arasında preödipal evrede bir yakınlık doğar. Anneyle kız çocuk erkek çocukla özdeşleştiğinden çok daha büyük ölçüde özdeşleşir; erkek çocuk ise, babanın dünyasına hızla geçip annesinden koparken, kız çocuğun anne ile birlikteliği daha uzun bir süre devam eder. Erkek çocuk anneden kesin olarak koptuğu için eril kimliğini kadına özgü olanı bastırarak ya da reddederek kurar, babası ile özdeşleşirken annesi ile arasındaki farkı belirginleştirir. Oysa aynı dönemde anne ile kız çocuk arasında çok daha yakın bir bağ kurulur. Bu yakınlık kız çocuğun kimliğinin değişken olmasını, benlik sınırlarının esnek olacak bir biçimde çizilmesini ve başkalarıyla özdeşleşme yeteneğinin daha yüksek olmasını sağlar. Kız anneden daha yavaş ve daha geç koptuğu için, büyüyünce anne-çocuk beraberliğine anne olunca yeniden kavuşacağını düşünür. Chodorow kız çocuğun kişiliğinin çevresiyle uyum içinde geliştiğini söyler. Ama bu yaklaşım özgürlük, arzu gibi kavramlari erkek dünyasına bırakırken, sevgi, anlayış, koruyuculuk, dayanışma, kendini başkasının yerine koyabilme gibi kavramları kadınlar dünyasına bırakır. Bu da toplumsal hayatta var olan cinsiyet rollerinin kabullenilmesi, meşrulaştırılmasıdır zaten. Sevici feministler kadınlar arası ilişkileri öne çıkaran bu yaklaşımdan yararlanmışlardır.
Kadın Otobiyografilerinin Tarihi
Feminist kuram kadını bastıran, kadını bir "başkası” gibi gören Rönesans humanizması, burjuva liberalizmi, milliyetçilik, sömürgecilik, Marksizm, Freudcu psikanaliz gibi bütün evrenselci kuramlara karşı çıkarken, bu kuramları sorgulayan düşünceleri, başta yapısökümü ile sömürgecilik-ötesi kuramlar olmak üzere postmodern fikirlerin beslediği yaklaşımları benimsedi. Bu yüzden kadın otobiyografileri üzerinde çalışanlar beyaz erkek toplumunun dışladığı eşcinsellerin, değişik ırklardan gelenlerin, üçüncü dünya kadınlarının otobiyografilerinin incelenmesine de önem verdiler. Özel alan ile kamusal alanın birbirinden ayrılmasının kadınlar için sınırlayıcı olduğuna inanan feministler bu ayrımı reddedip asıl sorunun erkeklerin belirlediği kamusal alana çıkan kadınların burada erkeklerin koydukları kurallara göre mi, yoksa kendi bildikleri gibi mi durduklarını incelemek olduğu kanısına vardılar. Bu konu kadın otobiyografilerinde merkezî bir sorun olarak ortaya çıkar; özellikle Türkiye gibi kadının toplum hayatına karışmasını modernleşmenin bir parçası olarak gören ülkelerde kadınların kamusal alandaki varoluş hikâyeleri apayri bir anlam kazanır. Kadın acaba farklılığını kendi özel alanından çıktığı zaman ne ölçüde sürdürebilmektedir? Dahası, kadınlığını erkeklerce dışlanmadan nasıl yaşayabilir?
Otobiyografi Tarihine Kısa Bir Bakış
Otobiyografinin bir edebiyat türü olarak önemine ilk defa dikkati çeken kişi Alman düşünür Dilthey'dir. Dilthey'e göre insan hayatı tarih içinde belirlendiğinden, bu türün yansıttığı dünyada insan kendini tarih içinde kimlik kazanan bir varlık olarak görür. Dilthey pozitivist düşüncenin bireysel hayatı göz ardı ettiğini düşündüğü için otobiyografinin bu boşluğu doldurabileceğine inanır. Öznel olanın yeniden öne çıkması, Kierkegaard’ın düşündüğü gibi, asıl gerçeğin nesnel olanın değil, öznel olanın bilgisine dayandığı fikri de otobiyografi edebiyatını güçlendirmiştir. Birey dünyayı sadece duyu algılarıyla kavrayan bir varlık değildir, tasavvur gücü (imagination), hayal (fantasy), sezgi, duygu gibi yetilerle de donanmıştır. İşte bu çokyönlü kavrayışın insan hayatında ifadesini bulduğu yazı türü de otobiyografidir. Dilthey kavramsal bilgi ile hayat arasındaki ilişkinin önemi üzerinde durur. Onun görüşüne göre tek tek olguların sıralanmasından çok, bu olgular çerçevesinde yaşananların zihinde kalan bilgisidir önemli olan. Tek tek yaşantılar başlıbaşına bir anlam taşımaz, asıl anlamını hayatın bütünü içinde düşünüldüğü zaman kazanır. İnsan hayatının tek tek olguları ancak bir bütün içinde yer aldığı zaman anlamlıdır. Hayat kesintisiz bir akış halindedir; ama şimdiden bakarak düşünebiliriz geçmişi; şimdinin bilgisini içermeyen bir geçmiş bilgisi yoktur. Yorum bilgisi (hermeneutics) ile geçmişi anlamak bugüne kadar süregelen bütünü anlamaktan, bütünü anlamak da onu meydana getiren tek tek olayları anlamaktan geçer.
sayfa 22/3Kitabı okudu
Kadın Otobiyografilerinin Tarihi
Millett bütün bu cinsel arayışlarını yazmaktan çekinmez. Kendisinden kırk yıl önce yazmış olan Gertrude Stein gibi kimliğini saklamak istemez. Onu bu yönde etkileyen bir yazar daha vardır: Cinsel yaşantıları romanlarında bütün çıplaklığıyla yansıtan Doris Lessing. Millett hayran olduğu bu yazarın kendisine söylediği şu sözü unutmaz: “En zor olan şeyleri, yazamam diye düşündüğüm şeyleri yazdığım için gurur duyuyorum bugün.” Ama önemli bir fark vardır iki yazar arasında: Lessing yazamam dediklerini bir kurmaca metinde yazarak kendini toplumun eleştirilerinden bir ölçüde korumuştur. Oysa Millett çıplak kimliğiyle çıkmıştır okurun karşisina, üstelik heteroseksüel toplumun benimsettiği cinsel kimlik rollerini, heteroseksüel cinselliği meşrulaştıran otobiyografi türü üzerinden sorgulayarak.
Reklam
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.