Bütün teessürlerimiz, düş kırıklıklarını, hiddetlerimiz karşımıza çıkan hadiselerin, anlaşılmadı beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden gelebileceğini bir insanı sarsmak mümkün müdür?
Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçınıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verim gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.
Bir müddet sustuk... Kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler oldugunu hissediyordum., senelerce söylense bitmeyecek şeyler... Fakat hiçbiri şu anda aklıma gelmiyordu.
Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senlerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğin düşünür ve yeis içinde kalırdım.
İnsan, bilhassa kadın ve erkek münasebetleri o kadar karmakarışık ve arzularımız, hislerimiz o kadar anlaşılmaz ve bulanık ki, hiç kimse ne yaptıgın bilmiyor ve akıntıya kapılıp gidiyor.
İçindi hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hiç bir zaman bu sevgiyi bir kişiye inhisar ettirmez ve kimseden de böyle yapmasını bekleyene. Ne kadar çok insani seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.