Herkese merhaba,çok beğendiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum.Jacques Renciere’in Kurmacanın Kıyıları isimli kitap.
Bana göre kurmaca, hayali varlıklar yaratmak değil, belli bir ussallık yapısı yaratmak demek; olguları, karakterleri ve durumları sunup olaylar arasında bağlantı kurmaya yarayan bir yapı oluşturmak demek. Kurmaca her yerde var, günlük haber bültenlerinde bile. Dolayısıyla, genel olarak kurmaca, bir gerçeklik duygusu yaratan şeydir. İnsanların gerçekliği istedikleri için kurmacadan yüz çevirdikleri fikri bana çok garip geliyor doğrusu.
Aristoteles "Kurmacayı gündelik deneyimlerden ayıran şey gerçekliğin eksikliği değil, rasyonelliğin aşırılığıdır," diyordu Poetika'da. Kurmaca, mutluluğun mutsuzluğa ve cehaletin bilgiye dönüşümünü göstermeyi amaçlayan birbiri ardına gerçekleşen olayların sıradan akışını bozmaktaydı ona göre. Rancière de 20. yy.'da benzer bir sorunsalın peşine düşmüş görünmekte. Yanıtı fazlasıyla dağınık bir biçimde arıyor ama Stendhal'den João Guimarães Rosa'ya, Marx'tan Proust'a, Sebald'dan Balzac'a girip çıktığı dolambaçın değerli olduğunu düşünüyorum. Poe, Maupassant, Proust, Rilke, Conrad, Auerbach, Faulkner gibi başka pek çok yazarla kapitalist/emperyalist sistemin çöküş döneminin sanatsal düzlemdeki izdüşümünü ortaya koymaya çalışması "Kurmacanın Kıyıları"nı,zirveye taşıyor.Edebiyatın kuramları ile ilgileniyorsanız bu kitabı kaçırmayın.