'' Kalemimi mürekkep hokkasına iki batırışım arasında bile zaman geçiyor. Ve ben ölüme koşuyorum. Daima ölmekteyiz. Ben yazarken, siz okurken ve diğerleri dinlerken ya da kulaklarını tıkarken. ''
Anıların içinizden geçip gittiği bazı anlar vardır. Siz ürkersiniz, saklanırsınız, kaçarsınız ya da geçmiş, yumruğunuzu istemsizce harekete geçirir. Peki, ya o sırada elinizde bir bıçak varsa? İşte, cinayetler böyle işlenir.
"Yiğitlik, savaş meydanındaki cesaret anlamına gelmez."
"Bana ders mi veriyorsun?"
"İnsanın amaçlarındaki kararlılığı anlamına gelir. Dayanıklılığı anlamına gelir. Ve bir takım kısıtlamalara rağmen, gücünü kaybetmemesi."
"Ama siz... İçinde bulunduğunuz durumda, yine de gülebiliyor musunuz madam?"
Anne omzunun üzerinden ona baktı. "Nadiren de olsa evet. Yani, sanırım. Açıkçası bunu pek düşünmemiştim."
"Hayatınızın böylesine kasvetli bir hal almasına üzüldüm."
Ama buna gerek yoktu. Açıklama yapmak gereksizdi. Hayatından alıntılar yapmak zayıflıktı. Geçmişi gizli tutmak en akıllıcasıydı. Hatta saklayacak bir şeyin yoksa bile.