Tarjei Vesaas'ın çok uzun yıllar önce, Cumartesi Yayınları tarafından yayımlanan Melih Cevdet Anday çevirisi Buz Sarayı'nı okuduğumda nasıl çarpıldığımı, içimdeki o yoğun ağlama isteğini dün gibi hatırlıyorum.O kısacık hikâye yerden yere vurmuştu beni.
Kuşlar uzun zamandır elimde olmasına karşın, Buz Sarayı'nın büyüsü bozulacak diye korkup, okumadım.
Oysa ki büyünün bozulmasını bırakın, daha da büyüdü.
Köylülerin deli diye nitelendirdiği, öğrenme güçlüğü olan Mattis, ablası Hege ile yaşar.Mattis, kafasındaki yoğun düşünceler nedeniyle zorlanıyor.Bir işe başlamak, devam ettirmek neredeyse imkânsız onun için.En kötüsü iletişim kurmakta yaşadığı zorluk.Ablası Hege tek dayanağı. Hege'yi kaybedebileceğini, dahası ablasının ona eskisi kadar yakın olmadığını fark ettiğinde Mattis büyük endişeler yaşamaya başlar.O günlerde karşılaştığı çulluk, onun için büyük anlam taşır.Çulluğun yitimi ise yalnızlık korkusunu, ablasını kaybetme korkusunu daha da arttırır.
Hege de dahil olmak üzere, hiç kimse Mattis'in korkularını, endişelerini anlayamaz.Okuyucu olarak biz anlıyoruz ama.Terjai Vesaas, Mattis'in zihninde, yüreğinde gezdiriyor bizi.
Çok ama çok beğendim Kuşlar'ı.