Tutsak Urfa’da da tıpkı daha önce tutsak Maraş’ta olduğu gibi bir olay geçti: Birkaç Fransız askeri kafaları çekerek içi yıkanan Türk kadınlarıyle dolu kadınlar hamamına saldırdı. Çığlıklar, bağrışmalar, çağrışmalar sonunda yetişen halk ve sorumlular sarhoş Fransız askerlerini ordan uzaklaştırdılarsa da şehir Türklerinin kafalarının tası atmıştı. Demek ki Fransızlar, bu şehirde de her yerde olduğu gibi rahat durmayacaklardı. Bu birkaç Fransız askeri, yüzlerce topun ve tüfeğin yapamayacağı bir iş yapmış esir şehrin kutsal öfkesini ayaklandırmıştı.
Hamamın tam karşısında bir sütçü dükkânı vardı Bu dükkânı kırk beş yaşlarında, kırçıl sakallı, kimsenin etlisinde - sütlüsünde gözü olmayan bir adamcağız işletiyordu. Cılız yapılı bir adam olan bu dükkânın sahibini herkes, asıl adım unutmuş olarak Sütçü İmam diye çağırıyordu. Hac’a da gittiğinden ayrıca ona Hacı İmam da diyorlardı. Sütçü imam,
Paşa(Ali Fuat Cebesoy), yüzbaşı Ratip beye :
— Yüzbaşı Ali Ratip bey, şimdi cepheye gidiyorsunuz. Ne kadar kuvvetiniz var?
Diye sordu. Ratip bey topuklarını birbirine vurup selâm verdi:
— Kuvvet, ben’im, paşam, dedi, bu uğurda her şeyi göze alıyorum. Hem kendimi hem de milletimi idam sehpasından kurtaracağım;
Ali Fuat paşa, sevincinden nerdeyse ağlayacaktı :
Tümen kumandanı Emrullah beye şöyle dedi:
— Görüyorsunuz ya, böyle işleri ancak deliler yapar; akıllılar, sonradan hazırlanmış olanı yer. Şimdi bu işleri biz yapalım, sonra sîzler yersiniz.
...Kilikya şehir ve köylerinde yaşayan bütün Türkler, her türlü koruyucu insan, kanun ve örgütten yoksundular. Buna karşılık, Kilikya’yı "Büyük Ermenistan"'ın bir bölümü yapmak isteyen Ermeni azınlığı, alabildiğine örgütleniyor, silahlanıyor ve güçleniyordu. Adana’da örgütlendirilen "intikam alayı", kandan, baruttan ve ateşten başka bir şeyi gözü görmeyen Ermenilerden devşirilmişti. Bu alayı, Fransız işgal yöneticileri kurmuştu. Bu "Öç alayı" doğal bir özgürlük savaşı için değil, doğrudan doğruya bu bölgedeki Türk halkını toptan yok etmek için hazırlanmıştı. Şundan ki Kilikya’da kalacak bir tek Türk bile onların amacına zararlı olabilirdi. Eskiden Çarlık Rusya politikasının Ermeni halkına oynadığı oyunun yönetmenliğini bu kez de Fransızlar, İngilizler ve Amerikalılar üstlerine almışlar, bu zavallı halkı bir kez daha kanlı bir serüvene atmağa hazırlanıyorlardı. Pek uzaklardan, Fransa’dan, Amerika’ dan ve Kafkasya’dan gelen "Beyaz kalpaklı, kamalı, çifte tabancalı" Ermeniler, Adana’yı doldurdukları gibi, Kozan livasına da gelmeğe başlamışlardı. Birçokları, Kafkasya’da Çar ordusunda hizmet eden Antranik çetesine ve anarşist örgütlerine bağlı bu adamlar uzun süre şekavetle(haydutlukla) yaşadıklarından ve bunu bir sanat ve geçim aracı olarak benimsediklerinden gözleri kanlanmış birer insan kasabı olmuşlardı. Yakmak, yıkmak ve öldürmek biricik amaçlarıydı. Garip üniformalarıyle bu anarşistler, herkese kendilerini türlü rütbede Fransız subayı olarak tanıtıyorlardı.