1942'de Afyon'un Dinar kazasında doğdu. Orta öğrenimini Çivril ve Isparta'da yapan Saray, 1961-1966 arasında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü'nü bitirdi. 1968-1978 yılları arasında doktora çalışmaları için bulunduğu İngiltere'de "The Turkmens in the Age of Imperialism" adlı teziyle Doktor oldu. 1978'de mezun olduğu üniversitede hocalığa başlayan Dr. Saray, "Rus İşgali Döneminde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasî Münasebetler (1775-1875)" adlı teziyle 1983'de Doçent, "Afganistan ve Türkler" adlı teziyle de 1988'de Profesör oldu.
8 Kasım 1995'te Atatürk Araştırma Merkezi Bilim Kurulu Asli Üyeliği'ne seçilen Prof. Dr. Mehmet Saray, Mayıs 1992 - Ekim 1996 tarihleri arasında T.C. Dışişleri Bakanlığı'nda Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik Başdanışmanlık görevinde bulundu. Bu görevi esnasında Türk Cumhuriyetleri bilim adamları ile birlikte hazırlanan "Ortak Türk Edebiyatı", "Ortak Türk Tarihi", "Ortak Türk Sözlüğü" ve "Ortak Türk Alfabesi" projelerinin yürütücülüğünü yaptı.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Türkiye Cumhuriyeti ve Yeni Türk Cumhuriyetleri tarihleri üzerinde ders vermektedir.
İngilizce ve Rusça bilen Prof. Dr. Mehmet Saray'ın 20'den fazla Türkçe ve İngilizce yayınlanmış kitabı ile 150'den fazla ilmî makalesi mevcuttur.
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı olarak 2006 yılında görev yapmıştır.
Şah İsmail, bu ikazlara aldırış etmediği gibi Şeybani Han'ın Kazaklarla mücadele etmesinden istifade ile Horasan'a yürümüş ve burayı işgal etmekle kalmamış, Sünnî Müslümanlara da çok kötü davranmıştır. Bunu haber alan Şeybâni Han, bir kısım kuvvetlerini kuzeyde bırakarak hızla Horasan'a dönmüştür. Şeybâni Han'ın eksik ve yorgun bir ordunun başında olduğunu gören Şah İsmail, rakibinin toparlanmasına fırsat vermeden üstüne yürümüş ve 1510'da yapılan çetin muharebeyi kazanmıştır. Muharebe esnasında ölen Muhammed Şeybâni Han'ın başını gövdesinden ayıran ve derisini yüzdürüp, ot dolduracak kadar kin ve nefretle hareket eden Şah İsmail, bu yaptıklarını bir mektupla Osmanlı Padişahına bildirmekten çekinmemiştir. Bununla da yetinmeyen İsmail, harp sonunda on binden fazla Sünnî Müslümanı öldürerek başlarından piramit yaptırmıştır.
Türk devlet adamı, Törenin prensiplerine uyarak, halkının karnını doyurmak ve emniyetini sağlamak vazifesiyle yükümlüdür. Hun Türklerinin oluşturduğu bu devlet geleneği, sonraki Türk devletlerinin de temelini oluşturmuştur.