156 gün süren bir seyahat günlüğü...
Yazarımızın kuzeye yapacağı yolculuk zihninde ansızın belirmişti, amacı eski şairlerin eserlerini kaleme aldıkları yerleri görmek ve kendi sanatını yenilemek...
Özgünlük ve yaratıcılık üzerine çıktığı bu yolda arzu ettiği gibi şiirler yazamadığını itiraf ediyor şairimiz.
Bunu da şuna bağlıyor; muhteşem manzaralar ve eski şairlerin yazdığı dizeler...
Yükselen dumanlara bakarak şiirler yazmayı ve o taş tapınaklara bakıp ağlamayı kendi kaderinde varoluşu olarak görüyor.
Çatının kenarında kimsenin görmediği kestane çiçeğine bakarken bizler kuzeye giden o ince yolda hastalanıyor ve ölümü düşünüyoruz.
Doğuştan sahip olduğumuz mizaçlarımız bize yol arkadaşı oluyor. Bütün anlatılara rağmen şiirler yazmak Asaka dağında süsen çiçeğini aramak gibi: bulunması güç ve elbette gizemli.
Bir gezi yazısı mı yoksa bir günlük mü bize olanı ya da görüleni en iyi şekilde ifade etmek için yeterli bulunur, ne önemi var ki, anlatılanlar anlatıldığı gibi ise eğer geçmişle bir bağ kurulmuştur çoktan.
Güzel bir anlatım okumanın yanı sıra görmek istediğim yerler çoktan hafızamın silinmeye yüz tutmuş boşluklarında yerlerini aldılar. Bunu üzülerek söylüyorum aslında çünkü unutmamak isterdim; bir şairin kendi özgünlüğünü kazanmak için çıktığı yolda bıraktığı izleri.
Kestane çiçekleri ve süsen çiçeklerini görmek ve bulmak ümidiyle...
Keyifli okumalar dilerim.