Hoiçi’ye rahat etmesi söylendi. Hemen önüne bir diz yastığı yerleştirilmişti. Üstünde yerini aldıktan ve çalgısını ayarladıktan sonra, Roco, yani baş kadın hizmetkâr olduğunu tahmin ettiği bir kadın ona seslenerek şunları söyledi:
“Şimdi Heike tarihinin biva eşliğinde söylenmesi arzu ediliyor.”
Bunu başından sonuna söylemek birkaç gece
Birkaç basamak çıkmasına yardım edildikten sonra, son basamakta sandaletlerini çıkarmasını söylediler. Bir kadın onu elinden tutup parlatılmış parkelerin üstünde, sayamadığı kadar çok sütunu ve şaşırtıcı genişlikte halıları geçerek uzunca bir süre yürüttü ve çok geniş bir salonun ortasına getirdi. Kalabalık bir topluluk olmalıydı salonda; ipeklerin hışırtısı koca bir ormandaki yaprakları anımsatıyordu kör adama. Bir yandan da değişik tonlarda mırıltılar duyuluyordu; konuşulanlar da saraylara yakışır şeylerdi.
"Kaimon!" diye bağırdı samuray; ardından da demirlerin açıldığı duyuldu. İkisi de içeri girdiler, geniş bir bahçeden geçtiler ve bir girişin önünde durdular. Saray muhafızı sert bir sesle bağırdı: “İşte burada! Hoiçi’yi getirdim!” Ardından telaşlı ayak sesleri, çekilen sürgüler, açılan kepenkler, kadınların mırıltıları duyuldu. Kadınların konuşmalarından Hoiçi soylu bir evin hizmetkâr dairesinde olduğunu anlamıştı, ama yine de hangi eve getirildiğini bir türlü çıkaramıyordu. Bunu tahmin edebilmesi için ona pek az zaman tanındı.
O günlerde, bir samurayın buyruğuna karşı koymak olanakdışı sayılırdı. Hoiçi sandaletlerini ayağına geçirdi, biva’sını aldı ve yabancıyla birlikte yola koyuldu. Yabancı, kör adamın ilerleyişine becerikli bir biçimde yardım ederken acele etmeleri için ısrarı da elden bırakmıyordu. Onu yönlendiren el demirdendi; zırhından gelen seslerden anlaşıldığına göre, bu savaşçı tepeden tırnağa silahlanmış bir haldeydi. Görev başındaki saray muhafızlarından biri olmalıydı.
Bir yaz gecesiydi. Rahip, ölen birine Budist ayin yapmak üzere çağrılmış ve kalkıp gitmişti. Yardımcısını yanına almış, Hoiçi’yi tapınakta yalnız bırakmıştı.