André Gide abimiz demiş ki: “Ben bu kısa kitaba vicdanı da koyarım, dini de, aşkı da, pişmanlığı da...” Ve koymuş, yetmemiş bir de ben bu papazı duygusal ikileme sokarım demiş.
Papazımız Gertrude’u buluyor, yardım ediyor, büyütüyor, eğitiyor... ama o yardım öyle yardım değil. Papaz “ben sadece iyilik yapıyorum” diyerek her şeyi Tanrı’ya havale ediyor ama okur olarak biz yiyoruz mu? Yemiyoruz.:)
Gertrude desen, gözleri kapalı ama kalbi açık. Adamın niyetini sezmiş zaten baştan. Gözleri açıldığında olan biteni daha da net görüyor. Ve bir sahne geliyor ki... “Ben sizi hiç sevmedim,” diyor. Ve biz orada bir iç çekiyoruz: ah be papaz...
Az sayfa, çok mana
“İyi niyet mi, gizli tutku mu?” sorgulaması
Dine değil, dini kullananlara ince ince gömüyor
Aksiyon yok, iç hesaplaşma var (bazı bünyelere ağır gelebilir)
Bu roman sanki 100 sayfada Freud, Kierkegaard ve Nietzsche’yi aynı tabakta servis etmiş. Tatlı niyetine de pişmanlık var.
Kısa ama yoğun. Bir oturuşta biter ama ruhunuz üç oturumda toparlanır.
Satırların altını çizdim, üstüne de bu incelemeyi yazdım. Yeniden görüşene dek kitapla kalın.