Devrimin başladığı, çarlığa inanç prangalarının paramparça edildiği ve “zulmün yıkılacağı, halkın ayaklanacağı, görkemli, güçlü ve özgür...” günlerin yakın olduğu düşüncesiyle herkes mest olmuştu.
İlyiç son derece heyecanlıydı. Bir dakika kadar beti benzi atmış bir şekilde sustu. Sanki bütün kanı kalbine hücum etmişti. Konuşmacının heyecanının dinleyicilere de geçtiğini hissetmek mümkündü. Sonra aniden salonda bir alkış fırtınası koptu -Partili yoldaşlar İlyiç’i tanımıştı. Yanımda duran işçinin şaşkın ve heyecanlı yüz ifadesini hatırlıyorum. "Kim bu? Kim bu?" diye soruyordu. Kimse cevap vermedi. Salon sessizliğe gömüldü. İlyiç'in konuşmasının ardından dinleyiciler olağandışı bir coşku seline kapılmıştı. O an herkes nihai kavgayı düşünüyordu.
İlyiç'in zafere olan güveni asla bir an bile zayıflamamış olsa da, sabahtan akşama kadar çalışıyor ve bütün bu endişelerin getirdiği korkunç yük onu uykusuz bırakıyordu. Gece yataktan kalkar, herhangi bir talimatın yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek için telefon etmeye ya da bir yerlere bir tane daha telgraf göndermeye başlardı. Zamanının çoğunu bürosunda gelenleri kabul ederek geçirir, gün içinde hemen hemen hiç evde olmazdı. O telaşlı aylar boyunca onu çok daha az görüyordum; birlikte yürüyüşe çıkmayı neredeyse bırakmıştık.