“Hayatta aşktan başka bir gerçeklik olduğuna inanıyor musun? Bana sorarsan, ben inanmıyorum. Peki aşkı esinlemek ve hissetmenin kolay bir şey olduğuna inanıyor musun? Binlerce insan aptallara özgü aşktan başkasını tanımadan eksik ölüyor. Aşkı hissetme kapasitesine sahip bir kalp, yerini alacak başka bir şeyi boşuna arıyor ve belki de dünyadaki bütün kucaklaşmalarından aşkı göklerde aramak üzere bakir çıkıyor. Ah! Tanrı bu derin, şiddetli, tarifsiz duyguyu bize yeryüzünde verdiğinde artık cenneti istemek ya da beklemek gerekmiyor Juliette. Çünkü cennet, iki ruhun bir aşk öpücüğünde birbirine katışmasıdır. Bunu kutsal bir adamın ya da bir iblisin kollarında bulmuşsun ne fark eder?”
“Felaketlerini bilirsem, en iyi biçimde dindirmenin yollarını da bulabilirim belki.
... çünkü kalbinin ulaşılmaz yolunu çaresizce arayıp durmaktan yorgun düştüm.”
"Ah! Tanrı bu derin, şiddetli, tarifsiz duyguyu bize yeryüzünde verdiğinde artık cenneti istemek ya da beklemek gerekmiyor Juliette. Çünkü cennet, iki ruhun bir aşk öpücüğünde birbirine katışmasıdır."
İyi piyano çalıyordum, muhteşem dans ediyordum, sulu boyayı hayranlık uyandıracak keskinlik ve durulukta kullanıyordum ama hayat veren ve hayatın anlaşılmasını sağlayan o kutsal ateşten bir kıvılcım bile yoktu içimde. Anne babamı seviyordum ama az ya da çok sevmek ne demektir bilmiyordum. Genç arkadaşlarımdan birine çok güzel bir mektup yazabiliyordum ama duyguların olduğu gibi ifadelerin de değerini bilmiyordum. Onları alışkanlıkla seviyordum, itaat ve tatlılıkla davranıyordum ama karakterleri konusunda endişe duymuyordum, hiçbir şeyi irdelemiyordum. Aralarında herhangi bir ayrım gözetmiyordum. En çok sevdiğim, beni en sık görmeye gelendi.