Leylan’ı elinize aldığınızda her şeyden önce önyargılarınızı kenara bırakıp, bir coğrafyanın acısıyla, tatlısıyla kendisinin de tabiriyle Ortadoğu’nun cetvelle çizilmiş sınırlarının parçaladığı yüreklerin hikayesini can evinizde hissetmenin kabülü ile başlayın derim okumaya…. Doğmadığınız yeri düşman şehir diye etiketlemeden, aynı dili konuşmadığınız kişiyi örgüt üyesi ilan etmeden!
Sonrasını kitabı bitirince konuşuruz.
Mizah var, aşk var, kadınlarımız, kızlarımız, hüzün var ki künyemize yazılmış ezelden beri…
Efsun’u, Seher’i, Devran’ı da okuyun ama Leylan’ı mutlaka okuyun. Mahkûmiyeti onun için bir esaret olmaktan çıkıp kalemiyle özgürleşen bir yazarın gözünden okuyun. Ve bitmesine yakın ağlayın, öyle üstün körü değil ama adam akıllı ağlayın. Zulme uğrayanlara, bütün çocuklarını toprağa vermiş analara, tacize uğrayan kızlara, yarım kalmış aşklara ve kendinizi bulduğunuz mısralara…