Amerika kıtası zaten keşfedilmiştir ama hep çok yeniymiş gibi, dönem kâşifleri çıkar. Bazı konular ve bazı işler de hep öyle olmuş. Bunu hep alanım olan hukukta fark ederdim. Mesela başkanlık hükümet sistemi nedir ne değildir aslında kırk yıl önce de profesörler tartışmış ama onlara hiç bakmadan 'yeniden' ve tamamen 'orjinal' güncel tartışmalar yapılır. Liberalizm, 'milli' değerler ve sermaye ve 'vatan, millet, sakarya'nın dönemsel algılanışları da öyle olmuş sanki... Biz yeni sanıyoruz.
Değişmeyen bir şeyler var ya da hep değişen ya da değiştiğini sanmak istediğimiz... İşimize gelen, işini yürüten...
1985 yılında yazılmış kitap. 24 Ocak kararlarına bir tepki olarak yazıldığı anlaşılıyor. O zamanın sıcak sıcak 24 Ocak kararları, bugün hayatımızın en normal şeyleri olmuş... Bazı eleştirileri anlamakta zorlanıyoruz okurken, çünkü dönemin kim bilir hangi gelişmesine tepki... Yaşamamışız ki o dönemde, ilgilenip okumamışız da, nereden anlayalım... Zaten onun izi bunun izine karışmış.
Bir toplantı tasvirinde Üzeyir Garih ismini de görüyorum mesela. Açıp bakıyorum o zamanlar olmayan şimdi ise onsuz olmayan Google kardeşimize... 2001 yılında garip bir şekilde öldürülmüş. Buradan hatırlıyorum demek diyorum. Yine de neden en çok son bölüm içime dokunuyor? Belki bir baba bakış açısından yazıldığından... Ya da günümüze daha yakın bir 'döneklik' kurgusu olduğundan...
Velhasılı kelam, bir kez daha anlıyoruz ki devran hep zenginin ve parayı bulanın, bulmak için takla atanın devamı olmuştur. Bu da böyle gideceğe benzer... Rast gele!