“ ne yapmalıydım
bir suyun izine rastladım göğümde
bi iç çekişle uyandım
boğulmamak için çırpınıp durduğum özsuyunda bu acının
kirli avuçlarıyla taşırmış beni dünya
savrulunca çürük tohumların köklendiği
hüznün coğrafyasında bir kıyıya
anladım
-karaya vurdun
artık kulaç atamazsın-“
ben böyle korkarak koştum bir yokuşu da
yalın ayak
topuklarımın altında çiğnediğim dünün tabutları
ve omzuma ustalıkla nakşedilmiş ölü yarınlarla
koştukça ben
uzaklaştım sanıp yine aynı yere varmaların düğümünde kalakaldım
bilmem şimdi
nasıl çözülür bu kördüğüm
bilerken parmaklarımla paslı bıçağını bu yazgının
ve
ben biledikçe körelirken o kanımla
nasıl
dönüşü yok anla artık geçmişten bugüne
dü-şü-şü-nün! ”