Bu dünyadaki canlılar aşağılık ve rezil şeylerden zevk aldıkları sürece, her zaman doğruyu konuşan Dünyanın Efendisi ilk büyük gerçek olarak acıyı işaret eder.
Dharma'yı kadınlara öğretmek için hiçbir zaman fırsat kollamaz, kadınları görmek için istek duymaz; aileleri ziyaret etmenin uygun olduğunu düşünmez, bir kız çocuğuna, genç kıza veya genç kadına hitap etmez
Ben de yeryüzünün bilge önderlerinin söyledikleri gibi davranacağım; düşmüş canlıların arasında doğmuş olan ben bu korkunç dünyanın ıstırabını biliyorum.
Doğuştan kör insan güneşi, ayı, yıldızları, gezegenleri görmez ve kör cahilliğinden "Görülecek hiçbir şey yok" der.
Ancak kör adamın haline acıyan büyük bir hekim Himalayalara gider, orada bir aşağı bir yukarı araştırır durur.
Dağdan dört çeşit bitki toplar; bütün renk, tat ve sınıfta türlü türlü şifalı otlar! Bunları kullanmayı düşünür.
Onları uygulamaya başlar; birini kör adama çiğneyerek verir, diğerini ezerek; bir başkasını da adamın vücudunda iğneyle delik açarak verir.
Adamın gözleri açılır, güneşi, ayı, gezegenleri ve yıldızları görür ve anlar ki daha önce söyledikleri tam bir cehalet eseriymiş.
Aynı bunun gibi, doğuştan beri cehalet körlüğü içinde olan insanlar dünyanın karışıklığı içinde yaşarlar, çünkü neden-sonuç çarkını ve keder yolunu bilmezler.
Yaptıklarıyla kendi canlarını sıkan ve doğumu ve yaşlılığı düşünüp kedere kapılan cahil yaratıklara nihai mutluluğu haber verip şöyle diyorlar: “Ey keşişler, bu artık kederin sonudur.”