Kolera Günlerinde Aşk
MARQUEZ’in 19 yy. roman geleneğinden kopup 20. yy romancılığına çok sağlam bir adım attığı eserine konuk olduk. Eser; ana kahramanımız Florentina ARİZA’nın yeniyetmelik yıllarından başlayıp yaşlılığının alacakaranlığına dek süren Fermina DAZA, aşkı üzerine kurulmuş yarım yüzyıllık destansı öyküsünü mercek altına almış. Aşkın; deli-akıllı, yabancı-evcil, ruhsal-tensel tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan… Eseri, sadece aşk duygusu üzerine indirgemek ona yapılmış büyük bir haksızlık olur. MARQUEZ; sinematografi tekniğini ustaca kullanarak Kolombiya’daki gücü, siyasi erkleri, hırsları, tarihi geçmişi bizlere okutmuyor adete izletiyor. Büyülü gerçeklik akımını satırlara ilmek ilmek işlemiştir Bu sebeble eser, sabırlı bir okuma gerektiriyor çünkü süslü, sanatsal, uzayan cümleler biz okurları sıksa da zamanla bu duruma alışıyoruz ve benimsiyoruz. Florentina ARİZA, duygularını paylaşmak adına Fermina DAZA’ya bir mektup yazıyor ve cevap gelene kadar karnı ağrıyor, kusuyor, ateşleniyor tıpkı kolera hastalığına yakalanmış gibi. MARQUEZ; kurduğu ustaca cümlelerle okuru deneysel gerçeklikten uzak tutarak sonsuzluk duygusu ile başbaşa bırakıyor. Son olarak MARQUEZ’e bizlere zor ama bir o kadar da güzel eser okuttun diyerek kitabın kapağını kapatıyoruz.