Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bizim Hep İnanmamızı İstediler - 1. Kitap

Ma'amin- Bizim Hep İnanmamızı İstediler

Gürkan Hacır

En Eski Ma'amin- Bizim Hep İnanmamızı İstediler Gönderileri

En Eski Ma'amin- Bizim Hep İnanmamızı İstediler kitaplarını, en eski Ma'amin- Bizim Hep İnanmamızı İstediler sözleri ve alıntılarını, en eski Ma'amin- Bizim Hep İnanmamızı İstediler yazarlarını, en eski Ma'amin- Bizim Hep İnanmamızı İstediler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ma’amin... Sabetayizm tartışmalarında öğrendiğimiz bir tanımdı... “İnanan” manasına geliyordu, Müslümanların kullandığı Mümin’in karşılığıydı... Sabetaycılar birbirlerine şifreli olarak hep bu sözcükle hitap ettiler. Deforme edilmiş dinsel ritüelleri artık unutulmaya yüz tutmuş olsa da, bir dinsel öğretinin sahiplerini birbirlerini bu sözcükle ayırt ettiler.
Bir düşünür "insan ancak bildiğini öğrenebilir" der. Doğrudur. Ama ya bildiklerimiz doğru değilse?! Veya sınırlıysa, hayatı ve dünyayı algılamamız için yetmiyorsa... Meselemiz işte budur...
Reklam
"Türkiye bize metres gibi davranıyor. Halbuki evlendik, ev liliğimizi bir türlü açıklamiyor." Gerçekten de Türkiye ile İsrail ilişkisi derin devlet ilişkisiydi. Hem var hem yok sayılıyordu. Da vid Ben Gurion'un Temmuz 1958'de yaptığı Türkiye ziyareti ise politik kurgu filmlerini aratmayacak cinstendi. Ben Gurion anlaşıldığı üzere Türkiye'ye gizli bir ziyaret yapacaktı. El-Al uçağı Türkiye üzerindeyken acil iniş uyarısı istedi. Yeşilköy Havaalanı iniş izni verdi. El-Al’ın o yıllarda Türkiye'ye uçuş izni yoktu. Olası bir kaza ve patlama tehlikesine karşılık ambulans ve itfaiye araçları alanı doldurdu. Bu, hesapta olmayan bir gelişmeydi. Ankara'dan gelen talimatla alan hemen boşaltıldı. Ve “Konuk” Başbakan ambulansla Ankara uçağına nakledildi. Ankara'da onu dönemin Başbakanı Adnan Menderes bekliyordu. Ankara'daki toplantı da tarihimizin en acıklı sayfalarından biridir. İki başbakanın toplantısına eşlik eden garsonların hepsi diplomattı.
İsrail'e karşı gelmeye Türkiye'de hiçbir hükümet cesaret edemez. Hemen, "Ya 'One Munite' ne oluyor?" diyebilirsiniz. Erdoğan Arap aleminin içine sokulan truva atıdır. Hem ilımlı Müslüman hem karizmatik hem İsrail'e kafa tutuyor hem de İsrail'e mutlak bağlı. Başbakanımızın "One minute” sözü çok meşhur olmasına rağmen onun bile mucidi bir İsrailli'ydi. MOSSAD ajanı Peter Zvi Malkin, 6 milyon Yahudi'nin katili Eichmann'ı Arjantin'de yakalarken, sırtına dokunup "Uno mumo senotito senior / bir dakika senyör” demişti... Yani, "one minute" sözünü, ilk kez bir Yahudi söylemişti...
Münevver Karabulut'un babası Süreyya Bey hep bir sırdan söz ediyor, “Kızım Garipoğlu ailesinin bir sırrını öğrendi, bu yüzden öldürüldü.” diyor. Ayrıca bir de ayinden söz ediyor. “Kızım bir ayin sırasında kurban edildi.” diyor. 17 yaşında gencecik bir kız, büyük sanayici bir ailenin ne gibi bir sırrını öğrenmiş olabilir? Dahası öldürülmeyi gerektirecek nasıl bir sır olabilir? Sonu ölümle biten ayin olur mu? Süreyya Bey'in bu açıklamalarından sonra hemen herkesin aklına Satanist ayinler ve şeytana tapan sapkın tarikatlar geldi. Ama bu kanıyı güçlendirecek delil bulunamadı. Ailesi, katil zanlisının kaçışına ve saklanmasına yardım etmediğini söylese de, Cem Garipoğlu'nun bu kadar zaman profesyonel bir suçlu gibi polisten, eğer yurt dışındaysa Interpolden kaçabilmesi mümkün müydü? Belli ki kudretli birileri Cem'e yardım ediyordu.
Çalışmalarımda sürekli Londra'yı işaret ediyorum, çünkü tarih okumalarından anlıyoruz ki, Londra olmadan dünya üzerinde bir siyaset üretmek neredeyse imkânsız. Yani ya onlarla beraber olacaksınız ya da onlara karşı. Ama anlaşılan diplomasi ustası oldukları için, hep hedef şaşırtıyorlar. Amerika hep dünyanın emperyalist ülkesi olarak lanetlenirken, aslında her zaman Londra'nın dediği oluyor.
Reklam
“Hakikat” tuzunu kullanmadan yaptığınız her yemek tatsız, yavan kalır. Önce hakikati bilmeniz gerekir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Cumhuriyetimizin resmi tarihinin temel metnini "Nutuk” olusturur. Ama Atatürk'ün 1927 yılında kaleme aldığı Nutuk, tarihi degerinden çok, siyasi bir metin olarak algılanmalıdır. 1926'da (Gazi'ye Suikast Davası'yla) İttihatçı temizliği yapılmış, Osmanli'yla yarım kalan hesaplaşma tamamlanmıştı ve Nutuk, Atatürk'ün tüm bu olanları açıklama ihtiyacından doğmuştur. Bu anlamda Nutuk bir siyasi cevap metnidir. Oysa biz ne yapıyoruz? O metni esas alarak bütün tarihimizi yazmaya soyunuyoruz. Bu da tabii ki yanıltıcı oluyor.
Sayfa 154Kitabı okudu
1 Kasım 1928'de yapılan harf devrimine hep dikkatli yaklaşırım, çünkü bu devrimle toplum bir gecede dilsiz kalmış, dahası yeni dile adapte olacağım derken eski dilinin tüm kültürel zenginliğinden hızla kopmuştu. İçerisinde başka dillerden sözcükler de bulunmasına karşın, kaldınldığı güne kadar Osmanlıca tam 80.000 sözcükten oluşuyordu. Oysa şimdi kullandığımız dil yaklaşık 30.000 kelimedir. Yani biz Osmanlı'ya kaybederken sadece toprak kaybetmedik, aynı zamanda çok büyük bu kültürel mirasımızı da yitirdik. Dilde sadeleşme ve özleşme çalışmalan beraberinde edebi bü tasfiyeyi de getirdi. Kendi edebiyatımızı, tarihimizi okuyamaz olduk.
Sayfa 166Kitabı okudu
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.