Kitapta en garip bulduğum şey, o zamanın kültürü bile olsa küçük bir yerleşim yerinde, küçük bir evde bir hizmetçiye ihtiyaç duymak. Ama sanırım o zamanlar Avrupa'da kültür böyleydi bilemeyeceğim. Onun dışında okuduğum birkaç romanda evinde hizmetçisi olan ve evde oturup herhangi başka bir iş de yapmayan (genelde kadın karakterler) karakter romanda kullanılan deyimiyle "sinir hastalığı"na yakalanıyor. Can sıkıntısından bir fenalık geliyor bu karakterlerimize. Madam Bovary'de de karakterimiz evin her işi için üstelik çocuğuna bakması için bile hizmetçi tutuyor. Kocası işe gidiyor, hizmetçi diğer işleri yapıyor, Madam Bovary'e de oturup kitap okumak, düşünmek kalıyor. Ama sanmayın ki zihninde element cetveli oluşturuyor. Hayır, sevgilisini ya da topyekün ele alırsak sevgililerini düşünüyor. Madam Bovary'nin zihninin sürekli bu gibi şeylerle meşgul olması ya da ihtiyaç duymasının bence en temel sebebi işsizlik. Evet, her ihtiyacı giderilen, bir dediği iki edilmeyen Madam işi veya hobisi olmayınca böyle şeylere ilgi gösteriyor. Esasında bu psikolojik bir gerçek, evrimsel psikolojiye baktığımızda geçmişteki avcı toplayıcı atalarımız barınma ve beslenme ihtiyacını giderdikten sonra soyunu devam ettirme isteğine girerler. Bize miras kalmış olan bu psikolojik gerçekler iyi yönetilemediğinde böyle sonuçlara yol açıyor. Bunun dışında beni tek üzen şey Mösyö Bovary'nin büyük umut ve heveslerle yaptığı ameliyatta topal kalan hasta. Genel olarak romanın kahverengi ve gri bir havası var.