… İnsan bir şey düşünmez, saatler akıp geçer. Hiç kımıldamaksızın görür gibi olduğumuz ülkelerde dolaşırız; düşünceniz hayalle sarmaş dolaş olarak ayrıntılar içinde oynar, yahut serüvenlerin çevresini izler, şahıslara karışır; onların elbiseleri altında kendi kalbiniz çarpıyor sanırsınız.
Hiçbir sonuca ermeksizin sevmekten bezmişti, hani insan, hiçbir şeye karşı ilgisi, hiçbir şeyden umudu kalmayınca hayatın her gün değişmeyen tekrarı altında ezilir gibi olur.
Bir kimsenin ölümünden sonra, hiçliğin bu geri tepmesini kavramak ve inanmaya katlanmak o kadar zordur ki, ortalığa daima şaşkınlık gibi bir şey yayılır.
Flaubert’in akıcı yazı üslubu ve sürükleyici hikayesiyle Fransa kırsalında yaşayan Bovary ailesinin çöküşüne adım adım şahitlik ediyoruz. Eserde bipolar (manik depresif) bozukluğu olan bir kadının acıklı hayatı ele alınmış.
Dini eleştirilerin de bolca kullanıldığı bir dille yazılması, döneminde eserin, ahlaki ve dini duygulara hakaret gerekçesiyle yasaklanmasına sebep olmuştur.
Ben şahsen, Emma örneğinde bir kadının bipolar olabilme ihtimalini itici buldum. İyi bir koca olan Charles’ın bu kadar zayıf karakter olarak gösterilmesi de eseri severek okumama engel oldu. Psikiyatristlerin ve psikolojiye ilgi duyanların okuması gereken eserlerden biri olduğunu söyleyebilirim.