Bilim için canını fedâ eden kadın, işte Marie Curie. Biyografileri çok seviyorum, çünkü eğitim hayatlarını merak ediyorum; bu bağlamda öğrencilerimi de o yönde yetiştirmek istiyorum.
Pasteur diyor ki; Şans hazırlıklı akla güler. İşte Marie Curie'de her şey adetâ hazırlıklıydı, peki neydi bunlar? Sadece zekâ mı? Elbette hayır. Ayrımcılık, yoksunluk, yoksulluk, baba baskısı, vatanperverlik,yükselme hırsı vs. Hepsi yan yana gelince Marie Curie diye bir dehâ karşımıza çıktı. Dehâ az gelir, ultra dehâ. O yoksulluk, o zor şartlarda iki Nobel kazanmak nasıl ifade edilir bilmiyorum.
Marie Curie'nin ilk ve en önemli prensibini ben de çok benimsedik, ondan öğrendim. İlke şu: Kişilerin ve olayların seni bozguna ugratmasına asla izin verme!
Defâatle yoksulluk diyorum çünkü Nobel ödüllü Ostwald, Curie'nin laboratuvarını şu anekdotla anlatıyor: "Ahırla, patates ambarı arası bir yer; çalışma tezgahındaki kimyasal malzemeleri görmemiş olsaydım, bana şaka yapılıyor sanırdım"