Bana göre edebiyatta en zor şey sade bir anlatımla güçlü duyguları aktarabilmektir. Bunu eeen güzel başaran kişilerden birisidir canım Sait Faik.Kurgu atraksiyonuymuş, zorlu yazım tekniğiymiş hepsini çöpe attırıyor. Aforizma denilen türde cümlesi bile yok. Ama insanın içi eriyor onu okurken…Bunun sırrı bence kendisinin kibirden uzak, insana değer veren müthiş bir gözlemci olmasıyla birlikte her insanı çok iyi anlayabilme yeteneğinde gizli. Şu kitabı okuduğum esnada kendimdeki günlük,anlık ruh değişimlerinin neredeyse hepsini buldum.
İnsanlar kötü gibi genellemelere iyilerin hakkı yendiği için sinir olurum, “Karanfiller ve Domates Suyu”nda bana “haklısın, var işte böyle dişiyle tırnağıyla dünyayı dünya eden insanlar” dedi. “Süt” en çok sevdiklerimden oldu.Bir (yok iki)bardak sütle dünyadan, sıyrılmak istediklerinden kurtulup yeniden doğabilir misiniz okuyup bir deneyin derim.Hani böyle hayattan sıkılmış, hiçbir şeyden zevk alamaz haldeyken çok basit, minicik şeyler bizi yaşama bağlayıverir ya işte onun hikayesi “İzmir’e”. Ve sanır mısınız ki Sait Faik hep hayatı toz pembe görüyor, hiç kimseden şikayetçi değil, hiçte bile! “Söylendim Durdum” hayatımda işittiğim en güzel dırdırdı. “Bir Bahçe” ise gerçekten görüyor, duyuyor, hissediyor muyuz test ediyor adeta. Bunlar en çok iz bırakanlar ama değmeden geçen öykü yok. Anlayacağınız insanlığın binbir halini yine en gerçek, en sıcacık haliyle yüklemiş cümlelerin sırtına…Canım Sait Faik, sen öykücülüğün başına gelen güzel şanssın.Ve bu da Türk edebiyatına nasip olduğu için çok mutluyum