'Ne alırsan peşinatsız' ilanlarını duyan yoksul zenciler, sinek kağıtlarına düşen sinekler gibi bir bir düşüyorlardı dükkâna. Yahudilerin gözüne az buçuk girebilmiş olduklarından, aldıkları malın bedelini birkaç taksitte ödüyorlardı, bu da tam bir rezaletti. Mal dedimse hani, şimdiki zenci dükkanlarında satılan ucuz, cicili bicili, elden düşme malların aynısı... Meydan soygunculuğuna eş olan faizin fâhiş oranlarına boyun bükerek, matbaalarda özenle bastırılmış
ama asla okunmayan o kontratlara karmakarışık imzalar çiziktiren beceriksiz, çalışmaktan çatlamış, nasır tutmuş ellere kayıyordu gözlerim daha çok.
Hapishaneden çıktıktan sonra hükümeti nadiren eleştiren ve münferit yetkilileri neredeyse hiç anmayan Elijah Muhammed’den farklı olarak Malcolm dobra dobra konuşup gerektiğinde isim de veriyordu.
Her ne kadar Malcom genelde Müslüman mabetlerinde konuşma yapsa da gerek Müslüman gerekse Müslüman olmayan siyahlardan oluşan bir dinleyici kitlesine hitap ediyordu. Etkileyici dili ve tarzıyla siyah Hıristiyanları da davasına kazandırdı.
Öte yandan diğer açılardan Malcolm daha hoşgörülü olmuştu. Irklar arası sevgiye ve evliliğe dair yeni düşüncelerini açıkladı. "Sevgiye kim karşı çıkabiliz ki? Bir insanın kimi seveceği onu ilgilendirir." Ayrıca çok, kültürlü gelecete "siyah kültürün baskın bir kültür olacağı" öngörüsünde bulunuyordu..
Malcolm sık sık Amerikan tarihinden kesitler sunarak, köle ticaretinin mirasından Hırıstiyanlığı ve Amerika hükümetini suçlu tutuyordu. Başka bir vaazda, bütün zencilerin Amerikan vatandaşı olduğuna değinerek, "Ama bunu kanıtlayamazsınız, çünkü düşman sizi 1555 yılında Virginia, Jamestown’a getirdiği günden beri sivil haklar için savaşıyorsunuz. Kuzey Amerika’da sizin olan hiçbir eyalet yok ama bugün hala Amerikan olduğunuzu söylüyorsunuz," demişti.
"Allahın birliğini öğreten İslam dininin esasları, Mümine, diğer kardeşleriyle ilgili içten ve gönüllü sorumluluklar yükler. Böylece hepsi Tek İnsanlık Ailesinin fertleri olurlar... Hakiki Mümin, İnsanlığın Birliğini kabul eder.."