Zion Lacroix, 8 Şubat 1992'de Doğa Vurgun olarak İstanbul'da doğmuştur. 4 yaşındayken kendisini, muhtemelen kuzeni yüzücü diye, saçma sapan bir havuzun içinde yüzme öğrenmeye çalışırken bulmuştur. Yüzme sporuna senelerce -bazen zorla bazen isteyerek ama çoğu kez zorla- devam etmiştir. İlkokula dair "yemekhaneden oyuncak üzüm çalmaları" dışında pek bir anısı yoktur. Orta sonda kendisine "Ulmus Parvifolia" adında bir alter karakter yaratmıştır. Ulmus ile birlikte liseyi Saint-Benoît Fransız Lisesi'nde okumuştur. Hep efendi bir öğrenci olmuştur. Hiç disipline gitmemiştir. Halbuki bir sürü itlik yapmıştır, çoğu insanın hayatında çirkin travmalar bırakmıştır, sürekli ortalığı kaynatmıştır ama kimselere yakalanmamıştır. Üniversite için İngiltere'ye yükseldiyse de olmamıştır. Kader kendisini Sabancı Üniversitesi'nin Sosyal Bilgimler Fakültesi önündeki tahta banklara yerleştirmiştir. Paso tavla oynamıştır, resim çizmiştir, stüdyolarda seve seve sabahlamıştır, bir şarkı eşliğinde şimdiki alteri olan Zion Lacroix'nın (o zamanlar Zion Fluké idir) temellerini atmıştır ve kantincinin "Yungo bir uzak doğu kahvesidir, seni çivi gibi yapar." diye itelediği şeyi gece gündüz şifa niyetine tüketmiştir. Hayatının en güzel senelerini o kampüste yaşamıştır ve o günlerdeki hayatına karşı aşılması mümkün olmayan akılalmaz bir takıntı geliştirmiştir. İçinde o anlara dair binlerce ukte kalmışsa bile en büyüğü "Abi o Yungo değil, bildiğin Espresso Lungo..." diyememek olmuştur. 2016'da yüksek lisans yapmak için pılını pırtını toplayıp İtalya'ya gitmiştir. İtalya'daki ilk iki senesi fevkalade geçmiştir. Bir sürü güzel insan tanımıştır. Onlar sayesinde kendi içindeki potansiyeli görür olmuştur ve hayatta gerçekten isterse harika şeyler üretebileceğine inanmıştır. Lakin bu durum uzun sürmemiştir. 2018'in sonunda kendisine bir durulma gelmiştir ve kademeli olarak çökmüştür. Etrafındaki insanlardan uzaklaşmaya ve amaçlarından sapmaya başladığını görmüştür. Zaman sandığından hızlı akmaya başlamıştır. Zamanı tutamamıştır. Sonrasında pek de bir şey rast gitmemiştir, ya da en azından, "hayallerindeki gibi" olmamıştır. Hevesinin solduğunu hissetmiştir çünkü "iyi ki"ler yerini çoktan "keşke"lere bırakmıştır. Toprak altında ezilmemek için direnip, didinip, inat etmiştir. Her fırsatta kendine nefes alacak delikler açmaya çalıştıysa da içindeki o burukluğu ve gözlerindeki imrenti damlalarını bir türlü silememiştir. An itibariyle devam etmektedir. Kendisinin de gelecek olan zamanını beklemektedir.
İnsan sevebilen bir varlık değil, sevebileceğine inandırılmış bir yaratıktır. Burada yoktan var edilen şey sevgi, var eden ise inançtır. İsnan inandığı sürece vardır ve yalnızca inançları doğrultusunda insandır.