Bir Stefan Zweig şaheseri daha. Belki de en iyisi. Hem yazarın üslubu içinde zevkle okudum hem de olayları en güvenilir şekilde (olabildiğince) anladım. Tarihin ne kadar çarpıtılarak, duruma göre anlatılmaya çalışıldığının farkına vardım. Bir kişiyi yada kişiliği yargılarken nereden geldiği, (olumlu-olumsuz) hangi şartlarda yaşadığı ve nelere maruz kaldığını bilmenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Yanlış anlaşılmasın yazar Marie Antoinete (veya diğer biyografilerini yazdığı kişileri) yüceltmiyor. Olduğu gibi anlatıyor. Duyguları, hırsları, tecrübeleri veya tecrübesizlikleri, eğitimleri, eğilimleri hakkında eldeki bilgiler ışığında mümkün olduğunca kurguya yer vermeden anlatıyor. Sizi o yıllara götürüp kalbinizin çarpmasına, sevinmenize, üzülmenize, heyecanlanmanıza yol açıyor. Kısaca orada yaşatıyor. İşte Zweig böyle bir yazar.