Avrupalı, kapitalistliği ve demokrasiyle gerçekleştirmeye çalıştığı mutlak ferdiyetçilikte mutluluk bulacağını umarak kiliseden kaçtı ve ilahını inkar etti. Ancak bedbahtlığı ümitsizliği ve sıkıntısı daha da arttı. Bunun üzerine mutlak toplumsallığa, sosyalizme yöneldi. Bu defa da daha vahşi ve yırtıcı hayvanların pençesine düştü. Batının her iki medeniyeti; menfaatçi batı kapitalizmi ile inkarcı doğu komünizmi artık düşmüş, sona ermiştir.Şaşkın ve zor durumdaki insanlık kurtuluş ümidiyle hemen John Look, Stevart Meal ve Woltore Rosonun nağmelerine kapılmıştı. Ancak ne mutlu olmuşlar, ne de huzura kavuşmuşlardı.İnsanlık daha sonra Marks, Lenin, Trotsky ve Stalinin ardından yürüdü. Ancak sıkıntısı daha da arttı, ümitleri suya düştü, kişiliği paramparça oldu..
Marks, fakir olarak doğdu ve tüm hayatını fakir olarak yaşadı. Eşi jane, kızları öldüğünde kefen parası bulamadıklarını, kira paralarını olmadığından dolayı evden çıkarıldıklarını söyleyerek, fakirliklerini ne derece illeri olduğunu vurguluyordu.
Bu sosyalistler gençlere devrim kültürü vermeye başladılar. Mao ve Che Guavera'nın kültürünü, Lenin ve Stalin'in devrimciliğini, Marks'ın görüşlerini ve Castro'nun hayatını... Gençlere, etrafında döndükleri ve sürekli tekrarladıkları 20 civarında kavramı telkin etmeye başladılar: Emperyalizm, Burjuvacılık, Demogoji, Proletarya...
Gençler de yeni bir şeylere sahip olduklarını sandılar ve bunları Allah Teâlâ'nın diniyle değiştiler. Allah'ın ayetlerini az bir para karşılığında satıverdiler. Gençler fikir dalgaları ve materyalizm karanlığında yok olup gittiler. Sonunda kavga, yahudilere karşı savaş, toprakları ve mukaddesatı geri almak için Allah yolunda mücadeleden; gericiliğe (İslâm Dinine) karşı savaşa, oradan da her yere sıçrayan, kardeşleri birbirinden, babayla oğlu, kızıyla anneyi birbirinden ayıran "iç kavga”ya yöneldiler.
Marks'a göre dünyadaki herhangi bir değişim, üretim aletlerinin değişiminin zorunlu bir sonucudur. Ancak biz diyoruz ki: Peki Allah Resûlü Muhammed (s.a.v.)'in gönderildiği vakitte üretim aletlerinde hangi değişme olmuştu? Oysa o, dünya tarihinde koskoca bir değişim meydana getirmişti.
Marks der ki: "Herhangi bir asırdaki ahlâk, üretim aletlerinin yansımasından ibarettir. Üretim aletleri sürekli ilerler. Buna bağlı olarak da ahlâk sürekli bir ilerleme kaydeder." Ancak hayvanlık çukuruna düşmüş, bataklık çamuruna saplanmış ve ahlâk dünyası alt üst olmuş günümüz Avrupa dünyası bu iddiayı yalanlamaktadır.
Onlar insanı hemen devrimin gerçekleşmesinden alıp devletin çökmesine götürürler (ve orada bırakırlar). Bu nedenle Raymond Aron şunu çok doğru söyler: "Bilimsel sosyalizm, her şeyden önce kapitalizmi eleştiren bir teoridir... Teker teker araştırıldığında kapitalizmin ardından gelmesi gereken sistem hakkında hiçbir şey bulamazsın onda."
İnsanlar rahata yaslandılar, ganimete karşılık cihattan uzak kalmayı yeğlediler ve yere çakıldılar. Dünyayı, dilediği gibi oynaması için Kayser'e bıraktılar. Bu da millî meselelerin ticaretini yapan, ondan prim sağlamaya çalışan birçoklarına toplumların önüne geçme fırsatı verdi. Filistin devriminde buna çok açık bir örnek vardır: Müslümanların gerilediği bir vakitte bazı laik liderler sahneye çıktılar ve vatansever Müslümanları kanatları altında topladılar.