Çocukluğumda okuduğum fantastik ve sürükleyici kitaplardan sıkıldıktan sonra, kendimce büyüdüğümü düşünerek artık gerçekçi kurguya sahip kitaplar okumam gerektiği fikrine kapılmıştım. Bu fikrimi, sürekli kitap almaya gittiğim kitap evindeki abiyle de paylaşınca bana Martı kitabını önermişti. Aslında kısacık incecik bir kitaptı, on bin sözcükten az olmasına rağmen dünya çapında çok satmış bu kitapla yolum sanırım orta okuldayken kesişmişti. Aslında okurken pek bir şey anlamamış gibi hissetmiştim, sanki bu gerçekçi kurgular için de yeterince büyümemiştim, fakat içimde uyandırdığı hisler çok daha başkaydı. Bu kitabın bana küçücük yaşımda yaşattığı hazzı size tarif edemem, bir martının özgürlük arayışına tanık olmak, ne yapacağını sonraki hamlesini merak etmek ve büyüdükçe kitabı tekrar okuduktan sonra verdiği hislerin değişmemesi de muazzam. İmgeleri daha bilmezken, altlarında yatan başka anlamların olduğu fikrine kapılmamış çocuk aklımla da, büyümüş, olgunlaşmış ve imgelerin anlamlarını kavramış aklımla da en sevdiğim kitaplar arasında yer alıyor Martı Jonathan Livingstone.