"...seni ilk gördüğüm akşama dek aşkın ne olduğundan haberim bile yoktu. Biliyor musun, o gece vedalaşıp ayrıldıktan sonra neredeyse tutuklanıyordum."
"Tutuklanıyor muydun?"
"Evet. Polis benim sarhoş olduğumu düşündü; elbette senin aşkınla sarhoştum."
"... Beni kendine nasıl aşık ettin?"
"Bilmiyorum," dedi Martin gülerek, "Sadece seni severek tabii; çünkü senin gibi yaşayan, nefes alan bir kadın şöyle dursun, bir taşın kalbini eritecek kadar çok sevdim seni."
Bildiğin gibi bir filonun hızı, filodaki en yavaş geminin hızı kadardır ve öğretmenlerin hızı da aynı şekilde etkilenir. En geride kalıp nal toplayan öğrenciye ayak uydururlar; bense onların tüm bir sınıf için belirledikleri tempodan daha hızlısına ulaşabilirim.
Ve Martin her seferinde o çıldırtıcı, yüksek sesle ifade edemediği sorusunu yineledi: Neden o zaman bana yemek vermediniz? Bunlar zaten önceden yazılmış hikâyelerdi.
Yılda otuz bin dolar kazanmam iyi bir şeydi ama sindirim bozukluğu yaşamak ve insanca mutlu olma becerisinden yoksun olmak öylesine ihtişamlı bir geliri sıfırla çarpıyordu
"Şimdi gel de sinir olma," dedi alçak sesle. "Aynasız sarhoş olduğumu zannetti." Kendi kendine tebessüm etti ve düşüncelere dalarak, "Sanırım öyleydim," diye ekledi. "Fakat bir kadının yüzünün buna sebep olacağı hiç aklıma gelmemişti."
Güzelliğin ne olduğunu anlayacak hissiyata sahip değildiler; yoksa o parlayan gözlerin ve o yanakları kızarmış, ışıldayan yüzün, bu gencin ilk kez yaşadığı aşk hayalinin belirtisi olduğunu bilirlerdi.