Masa dergisinin bu sayısında Didem Madak var. Henüz 13 yaşındayken annesini kaybediyor. Ve bu özlemini şiir yazarak gidermeye çalışıyor. Çok sevmelerin kadını olan, rengarenk reçel kavanozlarını rafa dizen, yıllarca yası tutulan bir anneyi yaşatıyor dizelerinde. Hukuk Fakültesini bırakıp evleniyor. 4 yıl sürüyor bu evliliği. Çok uzun zaman sonra ikinci evliliğini yapıyor. Bir kızı oluyor adını Füsun koyuyor. Ama kader, çocukluğu gibi anneliğini de yarım bıraktırıyor. 2011 de annesinin hastalığına yakalanıp vefat ediyor. Kızına şu dizeleri bırakıyor: "Canım kızım , cehaletimden şair oldum... Annesizlikten. Sen sakın şair olma. "
Aslı Erdoğan'ın kısa bir röportajı var. Bu röportajda en çok hissettiğiniz şey onun özlem duygusu. Odasına, kitaplarına, masasına olan özlemi .
Leonard Cohen'i de es geçmemişler. 'Dance me to the end of love' şarkısıyla tanıyanınız olur.
Ve son sözü Ahmet Berk Duman söylüyor.
"Bazen bir çayı bir kahveyi pişirmek bile,hayatta kalmak kadar değerli değil mi? "