“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” cümlesiyle başlayan ve “Herkes bilsin, çok güzel bir hayat yaşadım.” ile biten kitabın bu iki cümle arasında kalan 494 sayfasını etkilenmeden, hüzünlenmeden, sarsılmadan okumak ne mümkün. Orhan Pamuk’un okuduğum 5. Kitabı beni yine uzun süre etkisi altında bıracak bir şaheser olduğunu gururla söylemeliyim. Hayali bir hikayenin gerçek nesnelerinin bulunduğu Masumiyet Müzesini de sevgili yazarımız biz okuyucularına güzel bir jestle kitabın 485. Sayfasında taktim ettiği bir kerelik ücretsiz ziyaret biletiyle de müzeyi okuyucusuyla buluşturuyor.
1970’lerden başlayıp yaklaşık 30-35 senelik olay örgüsüyle günümüze kadar uzanan Kemal ve Fusün’un hikayesi gerçekten okumaya, okuduktan sonra üzerinde durup düşünmeye, anlaşılmaya değer bir kitap. Muhtemelen kitabı okuyan her okuyucu gibi şu klasik soru benim de aklımdan geçmedi değil, “Kemal aslında Orhan Pamuk mu? Yazarın “Aşk ve müze üzerine” söz sözüyle ayrılmış bölümünde Pamuk’un, vermiş olduğu cevapla daha tatminkar bir hal aldığımı söylemeliyim. Romancı olmak kendi duygularınızdan bir başkasının duyguları gibi ve başkalarının duygularından da kendi duygularınız gibi söz edebilme hüneridir.
Aşkı hepimiz kendi sınıfımız, cinsimiz, kültürümüz, ülkemiz hatta dinimize göre yaşarız. Romandaki aşk yirminci yüzyılın ikinci yarısında, İstanbullu yukarı sınıf bir beyfendinin aşkıdır.
Masumiyet Müzesi her şeyden önce aşk hakkında bir düşünmedir.