"Genç, güzel, iyi yürekli değil misiniz? Niçin ümidinizi yitiriyorsunuz? Kendiniz için yitiriyorsanız başkaları için niye yitiriyorsunuz? Siz bir daha mutlu olamayacaksanız başkalarını da mı mutlu edemezsiniz? Ah! İnanın bana, kederden solmuş dudaklarda mutluluktan ve minnettarlıktan bir tebessüme sebep olsanız, o tebessümün anasının siz olduğunu, sizsiz o tebessümün olmayacağını bilseniz öyle saf ve sıcak bir mutluluk duyardınız ki bu zevki tekrar tekrar tatmak için sonsuza dek yaşamak isterdiniz."
Sokrates’ in, Shakespeare’ in yahut Rousseau’ nun benim kadar gençken umutsuzluğa düşüp öldüğünü farz edelim; bizler ve dahi tüm dünya, iyi hislerindeki, mutluluklarındaki ucu bucağı olmayan bir gelişimden mahrum kalıp mahvolmaz mıydı ?